BÜLTEN 2020/5
Sevgili Mor Çatı gönüllüleri ve destekçileri,
“Yeni normal” koşullarında kadına yönelik şiddet mekanizmalarının nasıl çalıştığına dair izleme raporlarımızı hazırlamaya devam ediyoruz. Raporlarımıza buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
Kadına yönelik şiddetle mücadelede baroların koşulsuz ve ücretsiz desteği şart!
Aralık 2019’dan bu yana “Kadınların Adalete Erişimi: Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Yasalarının Uygulanmasının İzlenmesi” isimli bir çalışma yürütüyoruz. Bu çalışmada kadınların 6284 sayılı Kanun ve aile hukukunu ilgilendiren davalar kapsamında barolardan aldıkları adli yardım hizmetinin kapsamı ve niteliğine dair izleme yapıyoruz.
Çalışma kapsamında barolar arası farklı uygulamaları konuşmak ve deneyimlerimizi paylaşmak amacıyla, baroların adli yardım bürolarında görevli avukatlar ile baroların kadın hakları komisyonu üyesi avukatların katılımıyla, 4 Temmuz ve 11 Temmuz tarihlerinde iki odak grup toplantısı düzenledik. İstanbul, Balıkesir, Nevşehir, Ordu ve Rize, Denizli, Trabzon, Kütahya, Aksaray ve Samsun baroları dahil olmak üzere on baro temsilcisiyle görüştük, bilgi aldık ve deneyimlerini dinledik. Edindiğimiz bilgilere göre, kadınlara 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen adli yardım hizmetinde kısıtlılıklar söz konusu. Avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini karşılama olanağından yoksun kadınlara boşanma, nafaka, velayet gibi aile hukukundan doğan davalar için tüm barolar avukat ataması yaparken, 6284 sayılı Kanun kapsamındaki başvurular için yalnızca birkaç baro avukat ataması yapıyor. Kadınların barolara başvurularında farklı prosedürler izlenmesi ise ayrı bir sorun. Barolar yalnızca gerekli koşulları karşılayan başvuruculara avukat görevlendirmesi yapıyor; avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini karşılayıp karşılayamayacaklarını saptamak için kadınlardan, bankalar ve çeşitli kamu kurumlarına gidip birçok evrak toplamaları bekleniyor. Oysa ki bu konudaki baroların takdir hakkı var ve aralarında ciddi uygulama farkları gözleniyor. Ayrıca gördük ki, 6284 kapsamında yapılan başvurularda adli yardım birimleri vermeleri gereken hukuki destekleri genellikle kadın hakları komisyonuna yönlendiriyor ve bütün yük orada gönüllü çalışan kadın avukatlara yükleniyor. Barolarda kadınlara verilen destekler konusunda bir genel kurumsal yapı, sürdürülebilir ve yeterli bir mekanizma yok; yalnızca destek vermek isteyen az sayıda kadın avukatın yürüttüğü bireysel mücadeleler var.
Toplantılarımız, kadınlara verilen desteklerin kapsamını ve niteliğini saptamanın yanı sıra, katılımcı avukatların eksiklere dair farkındalıklarını arttırmak, destek verdikleri kadınlarla nasıl ilişki kurduklarını ve bunlara dair kendi ihtiyaçlarını yeniden düşünmelerini sağlamak açısından önemliydi. Sonuçta gördük ki, bireysel dönüşüm ancak kadın avukatların yüklendikleri sorumlulukların ötesine geçilip kurumsallaşmanın sağlanmasıyla anlamlı hale gelebilir.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
Sosyal politika alanında erkek şiddetiyle mücadele için feminist yaklaşımlar
Pandemi sırasında nisan ve mayıs aylarında online gerçekleştirilen Mor Muhabbet toplantılarında “Feminizm ve Sosyal Politika” konusunu ele aldık. Mor Çatı’da kadınlardan edindiğimiz deneyimler resmi kuruluşların, kadınlara yasalar çerçevesinde vermek zorunda oldukları hizmetleri “yardım” olarak sunduklarını gösteriyor. Toplantıların çıkış noktası bu oldu çünkü “yardım” temelli yaklaşım, resmi kurumlarda keyfiliğe kapı açarken kadınlarda da endişe yaratıyor ve alınan desteğin yasal bir hak olarak görülmesini engelliyor. Toplantılarda sosyal politika alanını kadınlardan yana işler hale getirmenin öneminin yadsınamayacağı, ancak sosyal politikanın feminist eleştirisinin kadınların erkek şiddetinin sonuçlarıyla baş etmek zorunda kalmadıkları ve geçici desteklere ihtiyaç duymayacakları, özgürleştirici bir perspektifi de kapsaması gerektiği üzerinde durduk. Eşitlik mekanizmalarının yaşamın her alanında işlediği koşullarda, kadınların şiddetsiz bir yaşam kurmalarının çok daha mümkün hale geleceğini vurguladık.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
Flört şiddeti kavramını tartıştık
25 Ağustos’ta, gençlerle alanda çalışan uzmanlarla bir araya gelerek, flört şiddeti kavramı üzerine bir tartışma gerçekleştirdik. Mor Çatı olarak flört şiddetini, flörtün yeni başladığı 13-23 yaş döneminde romantik ilişkilerde yaşanan şiddet olarak tanımlıyoruz. Kavramın kullanımı son yıllarda yaygınlık kazanırken, tanımlama biçimlerimizde farklılıklar olduğunu gözlemliyorduk. Evlilik dışı partner ilişkilerindeki şiddet gibi yaştan bağımsız bir tanımlama ve cinsiyet eşitsizliği dinamiğini içermeyen tarifler, kavramın içeriğini sorgulama ihtiyacımızı ortaya çıkardı ve “Neden bu kavramı kullanma ihtiyacı duyuyoruz?”, “Neye flört şiddeti diyoruz?” ve “Bu şiddetin cinsiyet temelli diğer şiddet biçimlerinden farkı nedir?” sorularını ortaya atıp tartıştık.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
Erkek Şiddetine Karşı Kadın Dayanışması kitabı, yeniden…
Mor Çatı’nın Soru ve Yanıtlarla Erkek Şiddetine Karşı Kadın Dayanışması (2008) kitabı 4. kez okurlarıyla buluştu . Her baskıda olduğu gibi bu kez de güncel gelişmeler titizlikle kitaba yansıtıldı. Kitabın değerli yanlarından biri kuşkusuz farklı alanlardaki bilgileri bir araya toplaması ve kadınların şiddet deneyimlerindeki çeşitliliği kapsama çabası.
Mor Çatı kolektifinin ilk baskıya önsözündeki (2007-2008) tespitler hâlâ geçerliliğin koruyor:
“Adalet, sağlık, sosyal hizmetler, yerel yönetimler, kolluk güçleri gibi konuyla ilgili alanlarda yapılan çalışmalar sosyal devlet anlayışının zorunlu bir sonucu görülmekten çok, ‘yardım’ mantığı içinde yer alıyor. Hangi kurumdan hangi desteklerin hangi süre içinde alınabileceği açık değil. Bu yüzden de şiddetle yüz yüze olan her kadın kendisi ve çocukları için çoğu kez kamu kuruluşları arasında mekik dokumak zorunda kalıyor. Kitabın amacı bu bilgileri de toplayıp başka kadınların ihtiyaç duyduklarında bunlara daha kısa sürede ulaşabilmelerini sağlamak”.
Yine bu önsözde belirtildiği gibi, “soru sormak, yanıt aramak” sessizliği kırmanın, başka ihtimalleri düşünebilmenin, ufkumuzu genişletebilmenin ilk adımı.
Kitabın ilk baskısını yayına hazırlarken, Feride’nin önerdiği “sizce deli miyim?” sorusu ne çok düşündürmüştü beni. Feride’nin görüşmelerde bu soruyla karşılaştığını belirtmesi, “deli kadını” bir metafor olmaktan çıkarmış, gündelik yaşamda önümüze konulan sınırlamaların, engellemelerin gerçekliği haline getirmişti. Kitaptaki bu tür sorular, kadınların doğrudan deneyimlerini aktarmakla kalmıyor, bu deneyimleri adlandırarak tartışmaya da açıyor.
Ülfet
|
|
|
İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılara tepkimiz
İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılara Mor Çatı ve Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşenleri olarak tepkimizi basın açıklamalarıyla gösterdik. Açıklamamızda “Kadına yönelik şiddete karşı mücadelede gerekli mekanizmaları kurmak ve işler kılmak devletin kadınlara karşı görevidir. Hükümeti tekrar kadınlara karşı olan sorumluluklarını hatırlamaya, kadın düşmanı söylemlerle mücadele etmeye ve İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmak şöyle dursun gerektiği gibi uygulamaya davet ediyoruz” dedik. Mor Çatı’nın açıklamasına buradan, Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşenlerinin açıklamasına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşenleri acil eylem planı talep ediyor
Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşenleri olarak, pandemi ve sokağa çıkma yasakları başladığından beri çalışmalarımızı evlerden yürüttük. Kurultay bileşenleriyle online platformlar üzerinden bir araya gelip iletişimi sürdürdük, kurumların çalışmaları hakkında paylaşımları ve öne çıkan ihtiyaçları konuştuk. Bu online buluşmalar kurumların dayanışması ve motivasyonu, deneyim paylaşımı açısından çok kıymetliydi.
Pandemi dönemi alışık olmadığımız pek çok deneyime vesile oldu. Online toplantılar, sanal iletişim ağlarının yoğun kullanımı, hatta sosyal medya kanalıyla kampanyaların etkisinin arttığı öğretici bir süreci yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Pandemi öncesinde erkek şiddetiyle mücadelede tanık olduğumuz uygulama sorunları, pandemi döneminde de artarak karşımıza çıktı, alanda yaşanan aksaklıklar ve kriz büyüdü.
Kurultay bileşenleri olarak, acil önlem paketi gerektiğinin altını çizmek için dört hafta süren bir sosyal medya kampanyası yaptık. 28 Mayıs’ta başladığımız kampanyada, süreci yürüten karar alıcılara sesimizi duyurmak ve kamuoyunun dikkatini çekmek için her hafta belirli bir talebimizi öne çıkardık. “Erkek şiddeti yeni değil, tedbirsizlik normal değil!” başlığıyla Kurultay bileşenleri olarak hazırladığımız metni imzaya açtık. İkinci hafta, “Alo şiddet” hattı, üçüncü hafta sosyal destek mekanizmalarının arttırılması, dördüncü hafta sığınak talebimizi yükselterek kampanyayı sürdürdük, her bir taleple ilgili görsel ve içeriklerimizi sosyal medyadan paylaştık. Kampanyanın sözü oldukça güçlü ve etkili oldu. İmza metni, talepler ve imzacılara buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
Travma odaklı psikososyal destek ve feminist yöntem ilişkisi
20 Haziran’da psikoloji öğrencileri ve mezunlarından oluşan bir gönüllü destek grubu olan Travma Odaklı Psikososyal Destek Ekibi ile online olarak Mor Çatı Deneyim Paylaşımı Atölyesi gerçekleştirdik. Bu atölyede kadına yönelik erkek şiddetinin biçimlerini, dinamiklerini ve mitleri, kadına yönelik şiddetle mücadelede feminist yöntemler kullanarak ruhsal ve sosyal çalışma yapmayı konuştuk. Bu toplantının açtığı yerden, şiddete maruz bırakılan kadınlarla yürütülen travma odaklı psikososyal ve ruhsal destek çalışmalarında feminist yaklaşımın önemini yeniden hatırladık.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
“Mor Çatı yöntemleriyle kadına yönelik erkek şiddetine yaklaşım” atölyeleri
20 Temmuz’da TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın davetiyle oda üyelerine yönelik olarak “Mor Çatı Yöntemleriyle Kadına Yönelik Erkek Şiddetine Yaklaşım” konulu atölyeler düzenledik. Videolara buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
WAVE: Toplumsal cinsiyeti görmeyen politika ve uygulamalarla nasıl baş edebiliriz?
Kadın destek hizmetlerinde toplumsal cinsiyeti görmeyen politika ve uygulamalar WAVE Ağı’nın uzun süredir gündemindeydi. Üye örgütler kendi ülkelerinde bu politikaların alandaki etkisini ve buna karşı nasıl mücadele edebileceklerini beraber düşünüyorlardı. Geçtiğimiz günlerde bu tartışmalar ve üye ülkelerden toplanan bilgiler bir el kitabına dönüştürülerek yayınlandı.
Toplumsal cinsiyeti görmemek, kamu tarafından sağlanan hizmetlerin hem kadınlara hem erkeklere verilmesi anlamına geliyor. Bu yaklaşım kadına yönelik şiddet alanındaki hizmetlerde şiddetin altında yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini görünmezleştirmekle birlikte, özellikle Avrupa’da sadece kadınlara destek vererek çalışan örgütler kaynaklara erişimde kısıtlamalarla karşılaşması ya da bu yaklaşımı kabul etmeye zorlanmaları sonucunu doğuruyor. Türkiye’de bu yaklaşımın yansımasını, 6284 sayılı Kanun’un cinsiyet belirtmemesi ve tüm sosyal hizmet alanında egemen olan aileyi koruma yaklaşımında görüyoruz. El kitabı, toplumsal cinsiyeti görmemenin toplumsal, ekonomik ve politik çerçevesini kesişimsel bir yaklaşımla çiziyor; bu egemen yaklaşıma karşı kadın destek hizmetlerini korumak için stratejiler tartışılıyor. Bulgaristan ve Slovakya örnekleri üzerinden etkisini Türkiye dahil tüm dünyada hissettiğimiz kadın haklarına yönelik saldırılar, İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı üzerinden tartışılıyor. Farklı ülke deneyimlerini bir araya getiren bu el kitabı toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlarının nasıl farklı stratejiler kullandığını ortaya çıkarıyor ve aralarındaki benzerliği gözeterek mücadele etmeye çağırıyor. El kitabına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
WAVE’in politika belgesinden pandemide atılması gereken acil adımlar için öneriler
Avrupa Şiddete Karşı Kadınlar (WAVE) Ağı, Kovid-19 ve Kadın ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet başlıklı politika belgesinde pandeminin etkilerini ve uzun vadede yaratacağı sonuçları değerlendirerek acilen atılması gereken adımlar konusunda önerilerde bulundu.
Kovid-19’un başlangıcından bu yana kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet başvuruları artıyor. Karantina koşulları ve kurumların mücadele kapasitesinin düşmesi tehlikeyi artırıyor. Teknolojik altyapıya ve cihazlara erişimde cinsiyete dayalı eşitsizlik çarpıcı. Çevrimiçi iletişim arttıkça, dijital şiddet biçimlerine maruz kalma riski de artıyor. Kadınlar bu krizden orantısız biçimde etkileniyor, dezavantajlı gruplardakiler olumsuz etkilerine çok daha açık. Sağlıkta mevcut eşitsizlikler pandemi döneminde artıyor, bu gruplardaki kadınlar bulaşa ve hastalığı ağır geçirmeye daha açık hale geliyor. Kadın danışma merkezleri de bu süreçten olumsuz etkileniyor. Zaten yetersiz olan mevcut sığınak kapasitelerinin zorlanmaması için; uzaklaştırma, yaklaşmama ve koruma tedbirlerinin etkin şekilde uygulanmasının önemi giderek artıyor. Kovid-19’un yaratacağı ekonomik durgunluk geçici ve güvencesiz işlerde çalışan kadınlar açısından bu finansal belirsizliği artırırken, şiddetten uzaklaşma olanaklarını daha da azaltabilir. Pandeminin ekonomik yükü, kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmaları ve kadın örgütlerine ayrılan ekonomik kaynağın azaltılması tehlikesini de beraberinde getiriyor. Avrupa Birliği, Kovid-19’un etkilerine karşı bütünlüklü bir yanıt geliştirmek için hızla irade göstermeli.
Yazının tamamına ve WAVE’in sunduğu önerilere buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
|
|
|