E.S.’nin adını, sokağa bıraktığı bebeğinin öldüğü haberi ile duyduk. Hikayesi
hakkında daha fazla bilgi edindikçe, bebeğin yoğun bakımda olduğunu ve süreç boyunca E.S.’nin bir dizi ihlale maruz kaldığını öğrendik.
Bugün burada E.S. ile dayanışmak için bir aradayız.
Erkek şiddetinden korunmak için sığınağa başvuran E.S., burada aylarca kalmasına rağmen kendisi ile nitelikli sığınak çalışması yapılmadı.
Doğan bebeğe bakacak durumu olmadığı halde, kendisine süresi dolduğu gerekçesiyle sığınaktan ayrılmasının söylendi, bebeği sosyal hizmetlere bırakma seçeneği E.S.’ye anlatılmadı ve gerekli yönlendirmeler yapılmadı.
Sokağa bırakılmasının ardından, kısa süre içinde bulunan bebeğin, bulunduğu sırada herhangi bir sağlık sorununun olmadığı tıbbi raporlara yansıyor. Bebeğin, günler sonra kurum koruması altındayken rahatsızlanarak yoğun bakıma kaldırıldığı resmi belgelerle ortada.
Buna rağmen, E.S. devam eden ceza davasında tutuklu olarak yargılanıyor. Bebeğin hastalanmasından sorumlu tutulması halinde E.S.’nin alacağı ceza ağırlaşacak.
E.S. sığınakta hiç sosyal çalışmacı görmemiş ve süresi bittiği gerekçesiyle bebeğiyle birlikte sığınaktan gönderildi. Oysaki sığınaklar erkek şiddetine maruz kalan kadınların çocuklarıyla birlikte kalabilecekleri, şiddetten uzak ve bağımsız bir yaşam kurmak için ihtiyaç duydukları sosyal, psikolojik, hukuki vb. destekleri alabilecekleri yerlerdir. Bu desteklerin verilmediği bir sığınak, sığınak değil ancak bir “konukevi” olabilir. E.S.’nin hikayesi bizlere Bakanlık ve belediyelere bağlı sığınaklarda yürütülen çalışmaya dair getirdiğimiz sosyal çalışma yapılmadığı eleştirisinin bir kanıtıdır. Sığınakta kalan bir kadının hiçbir planı olmadan sadece süresi dolduğu için sığınaktan çıkarılması kabul edilemez. Kadınların beraberlerindeki çocuklara bakım verip veremeyeceği değerlendirilmeden sığınaktan çıkarılması kabul edilemez. Tüm bu kötü uygulamalar sadece devletin şiddetle mücadele yükümlülüğüne dair değil aynı zamanda çocuk haklarına yönelik önemli ihlallerdir.
Biz bugün burada sadece E.S. hakkında adil bir yargı süreci yürütülmesi talebiyle değil aynı zamanda başta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere nitelikli sığınak desteği vermeyen devletin sorumluluğuna işaret ediyoruz. Kadınları odağına alan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınların hayatlarındaki yansımalarını görerek çözümler sunan bir yaklaşım olmadan şiddetle mücadele etmek mümkün değil. İstanbul Sözleşmesi’nden pervasızca imza çeken, var olan kanunları uygulamaktan imtina edenlere herhangi bir yaptırım uygulamayan devlet kadınların hayatlarını mahvediyor, bu da yetmezmiş gibi suçu yine kadınların omuzlarına yüklüyor.
Kadınlar için adalet gerçekleşene kadar mücadelemize devam ediyoruz. Bu davanın takipçisiyiz!