Her yıl feminist mücadelemizi, isyanımızı, feminist bir dünya kurma umudumuzu kutladığımız 8 Mart’ta bu yıl öfke, yas ve isyanla doluyuz. Geçtiğimiz ay gerçekleşen deprem ve sonrasında yaşananlar bizlere patriyarkanın yıkımını ve insan hayatını değersiz gören sistemin sonuçlarını bir kez daha gösterdi.
İnsan hayatını birincil değer olarak görmeyen yaklaşımın ortaya çıkardığı ihmal, koordinasyonsuzluk ve siyasi irade eksikliğini biz şiddetle mücadele deneyimimizden çok iyi tanıyoruz. Yıllardır kadınlara yönelik şiddetin ortaya çıkmadan önlenebileceğini, şiddet uygulayanlar cezalandırılmadan caydırıcı olunamayacağını, şiddete karşı kurumların koordinasyon içinde çalışması gerektiğini, görevini ihmal eden görevliler hakkında işlem yapılması gerektiğini, tüm bunların mümkün olabilmesi ve kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için siyasi irade gerektiğini söylüyoruz. Bugün bu talepleri deprem bağlamında düşündüğümüzde tamamen aynı manzara ile karşı karşıyayız. Feminist hareketin yıllardır sesini, sözünü duymayanlar bugün de deprem konusunda sivil talepleri duymazlıktan geliyor. Üstüne engellemeye, kriminalize etmeye çalışıyor.
Depremle birlikte patriyarkanın yüzünü kadınların artan bakım yükünden, şiddete karşı her zamankinden daha alternatifsiz bırakılmalarından apaçık görüyoruz. Kadına yönelik şiddetle ilgili acil eylem planı uygulanması şöyle dursun mevcut sistem bile işletilemiyor. Bakanlıklar kayıp ve refakatsiz çocukların akıbetine dair bilgi dahi veremiyor.
Tüm bu felaket tablosuna karşı kadınların maruz kaldıkları ayrımcılık ve şiddet gündelik hayatımızın ayrılmaz parçası olmaya devam ediyor. Yıllardır patriyarkaya karşı tek dayanağımız feminist mücadele. Herkesin eşit ve özgür yaşadığı bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bu dünyayı ancak feminist mücadele ile kuracağımızı biliyoruz. Kapitalizmin, patriyarkanın yıkımına karşı herkesi bu sistemi değiştirmeye, yeni bir dünya kurmaya, güç sahiplerini değil insan hayatını merkeze alan bir hayatta ısrarcı olmaya davet ediyoruz.