Skip to main content
Basın Açıklamaları

Kadına yönelik şiddet ve cezasızlık

By 18 Ekim 2024No Comments

Kadına yönelik şiddet ve cezasızlık

Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik cinsel saldırı ve şiddet suçlarının kamuoyunda yarattığı infial kadına yönelik şiddette cezasızlığı gündeme getirdi. Yıllardır dile getirdiğimiz bu sorunu paylaşan pek çok kadın maruz kaldıkları şiddetin cezasızlıkla sonuçlandığını ifade ediyor ve kamuoyuna da yansıdığı üzere faillerin serbest bırakıldıklarını görüyoruz.

Cezasızlıkla ilgili mevcut sorunlara dair tespitlerimizi derleyerek sizlerle paylaşıyoruz. Bu tespitlerimiz ve önerilerimizi uzun süredir dile getirmemize ve alandaki uzmanlığımıza rağmen, devlet yetkilileri tarafından muhatap alınmıyoruz. Ceza sisteminde değişikliğin konuşulduğu şu günlerde tekrar belirtmek isteriz ki kadın örgütlerine danışmadan yapılacak değişiklik kamuoyunun gözünü boyama çabasından ileri gitmeyecektir.

Cezasızlık tartışmasının karşısına cezaların artırılmasını çözüm olarak koymak, daha önce de defalarca deneyimlediğimiz üzere, cezaların uygulanmamasını beraberinde getiriyor. Hukukun cinsiyet eşitliğini gözeten bir yaklaşımla uygulanmaması mevcut ceza sisteminin temel eksiğidir. Öte yandan, kadına yönelik şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nde de vurgulandığı üzere, bütüncül bir ele alışı gerektirir. Şiddetle mücadeleyi yalnızca adli bir konuya indirgemek sorunu derinleştiren bir yaklaşımdır. Kadınlar faili şikayet etseler de etmeseler de şiddetten uzak bir yaşam sürmek için başka desteklere ihtiyaç duyuyorlar. Şiddetle mücadele yalnızca tedbir kararı vererek ve şikayet başvurusu alarak yapılamaz. Kadından yana ve kadına yönelik şiddet özelinde sosyal destek verilmesi; gerektiğinde hukuki ve psikolojik destek sağlanması gerekir. Bu hizmetleri ise Kadın Danışma Merkezleri’nde görev yapan uzman personel vermelidir. Türkiye’de kadınlar, kadın danışma merkezlerinin azlığı, kapasitelerinin darlığı ve Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) kadın danışma merkezi işlevini yürütememesi sebepleriyle ihtiyaç duydukları sosyal desteğe erişemiyorlar. ŞÖNİM’ler kadın danışma merkezleri olarak çalışmamanın yanı sıra temel görevleri arasında yer alan kurumlar arası koordinasyon ve izlemeyi yerine getirmiyor. Sistemin kötü kurgulanması ve kadınlar yerine aileyi önceleyen yaklaşımın sonucu olarak kadınlar kurumlarda yanlış ve eksik bilgilendirilmenin yanı sıra kötü muameleye dahi maruz kalabiliyorlar.

Süregiden tartışmaların toplumda mevcut olan adalet sistemine güvensizliği pekiştirdiğini görüyoruz. Şiddete karşı kadınlarla dayanışma kuran bir örgüt olarak, kadınların karşılaştığı cezasızlığın ve bu sebeple deneyimlediklerinin, şiddetten uzaklaşma mücadelelerinde onlara nasıl adaletsiz hissettirdiğine tanık oluyoruz. Bir diğer yandan adalete inançsızlığın yasal hakları kullanmaktan geri durmaya götürmesi cezasızlığı pekiştiriyor. Yasal haklarımızda ısrar etmek, hukukun cinsiyetçi uygulamasına müdahale etmek, bu süreçte yaşadığımız güçlüklere karşı kadın örgütlerinden destek almak adalet mücadelemizin önemli bir parçası.

Etkili Soruşturma ve Cezasızlık

Adalete Erişimin Önündeki Engeller

Türkiye’de kadına yönelik şiddete ilişkin suçlarda soruşturma, genellikle suç işlendiğine dair yapılan şikâyet üzerine başlar. Mor Çatı’ya başvuran kadınların büyük çoğunluğunun maruz kaldığı şiddet nedeniyle şikayetçi olmadığı, şikayette bulunan kadınların ise savcılıktan ziyade karakola gidip şikayetçi olduğu görülmektedir.

Kadınlar, kocalarından gördükleri şiddeti şikâyet etmek konusunda oldukça çekimser davranmaktalar. Son yıllarda ceza adalet sistemine güvensizlik toplumun her kesiminde artmıştır. Kadınların çoğunun sisteme güvenmeme, şikayetçi olunması halinde failin daha fazla zarar vereceğinden korkma, boşanma davasının uzayacağından ya da failin nafaka vermemesinden çekinme gibi nedenlerle ve aile içi dinamiklerin etkisiyle şikayetçi olmadıkları anlaşılmıştır. Kadınların şikayet sürecine dair prosedüre ilişkin bilgilerinin eksik olması, şikayet sonrası hukuki prosedürün çok uzun sürmesi ve soruşturma/dava sürdüğü müddetçe şiddeti önleyecek hizmetlerin yetersiz olması, dava süreçlerinin maddi yükünü kaldırmanın zorluğu gibi etkenlerle de harekete geçmedikleri tespit edilmiştir. Şikayette bulunan kadınlar ise süreçte zorlandıkları, yıldıkları ya da şiddetin dozu arttığı için şikayetlerini geri çekebilmektedir. Mor Çatı’ya başvuran bir kadın neden şikayette bulunmak istemediğini şöyle anlattı: “Daha önce şikayet için karakola gittiğimde çocuklarımla saatlerce aç susuz bekletildim. Beni sizin dinlediğiniz gibi dinlemediler. Kocamın hakaretlerini kayıt altına almayı reddettiler. Umutlarımı kırdılar. Bu olay kocama devletin müdahale etmeyeceğini gösterdi ve bu olaydan sonra eşim cesaretlendi. Bir daha asla şikayet etmek istemedim.” Başka bir kadın, kocasının yasaklama emrine uymadığından şikayet etmek için bir keresinde polisi aradığını söyledi. Polis geldiğinde müdahale etmediğini ve bu olaydan sonra kocasının şiddeti artırması nedeniyle bir daha kocasını şikayet etmediğini söyledi. Polisin kadınları tam olarak bilgilendirmediği ya da hakları konusunda yanlış bilgilendirdiğine dair çeşitli örnekler var: 6284 sayılı Kanun’un tüm yönleriyle belirtilmemesi, sığınağa başvururken çocuklarından ayrılması gerektiğinin belirtilmesi, gece sığınağa alınmaması, tıbbi darp raporu için hastaneye sevk etmemesi. Bir kadın, kocası tarafından dövüldükten sonra, polisi aradığında ne olduğunu anlattı: Polis, fail alkolün etkisi altında olduğu için herhangi bir işlem yapmayı reddetti, fiziksel yaralanmaları kaydetmesi için hastaneye yönlendirmeye yardım etmedi, sığınağa gitmesini önerdi, ancak bu sürecin nasıl işlediğine dair bilgi vermemiştir. Şikayette bulunan kadınlar, sindirildikleri, zorlandıkları ya da süreç içinde kendilerine yönelik şiddetin artması nedeniyle şikayetlerini geri çekebilmektedir. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri, şiddete maruz kalan kadınların şikayetlerini iletebilecekleri, hukuki, psikolojik ve diğer destekleri alabilecekleri bir kurum olma işlevini yerine getirmelidir. Adalet Bakanlığı ve barolar, kadınların adalete erişimini kolaylaştıracak ve uygulamada ücretsiz hukuki desteği yaygınlaştıracak bilgilendirme çalışmaları yapmalıdır.

Makul Süre

17.10.2019 tarihinden bu yana Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250. Madde ile mahkemelerin iş yükünün azaltılması ve böylelikle davaların daha kısa sürede bitirilmesine imkân sağlanması amacıyla alternatif bir cezai uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak basit yargılama usulüne geçilmiştir.

Şikayetle başlayan soruşturma sürecinin tamamlanabilmesi için en azından müşteki ve şüphelinin ifadelerinin alınması, asgari delillerin toplanması gerekmektedir. Müşteki genellikle şikayetle birlikte ifade vermekte ise de şüphelinin ifadesinin alınması çok uzun süreler alabilmektedir. Bunun sebeplerinden biri dosyalardaki gelişmelerin takip edilmemesi, örneğin şüpheliye ulaşılamamışsa makul sürede araştırılmaya başlanmaması, şüpheliye ulaşılsa dahi makul sürede ifadeye gelmediği için gerekli prosedürlerin işletilmemesidir. Benzer şekilde delillerin toplanma süreci de uzayabilmektedir.

Mor Çatı’ya başvuran ve özel avukatı olan bir kadının şikayeti üzerine sunduğu darp raporlarının hastanelerden istenmesi, cevaplarının takibi avukat vasıtasıyla yapılmış ise de iddianamenin hazırlanması iyi takibe rağmen 1 yılı bulmuştur. Kadın 01.10.2019 tarihinde hakaret, tehdit, kasten yaralama, kötü muamele suçları nedeniyle eşinden şikayetçi olmuş,13.11.2020 tarihinde tehdit ve hakaret suçları yönünden yeterli şüphe oluşmadığından bahisle takipsizlik kararı verilmiş, kötü muamele suçuyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmadan basit yaralama nedeniyle iddianame düzenlenmiştir.18.01.2021 tarihinde basit yargılama usulü uygulanarak fail hakkında basit yaralama suçundan adli para cezası verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Fail karara itiraz etmiş duruşma açılarak 23.06.2021 tarihinde benzer bir karar verilerek hüküm kesinleşmiştir.

Mahkemenin basit yargılama usulü sonunda eğer mahkûmiyet hükmü kurulacaksa ¼ oranında indirim yapılması kanunen zorunludur.

Kovuşturma aşamasında: Yargılamalar çok uzun sürmektedir. İstinaf aşamasının da kanun yolu olarak eklenmesi ile birlikte Yargıtay incelemesine tabi dosyaların sonuçlanması eski usule göre daha da uzamaktadır. Yerel mahkeme süreci bittikten sonra dosyanın sonuçlanması istinaf aşamasında ortalama 2-3 sene, Yargıtay’da da ayrıca yaklaşık 2-3 seneyi bulabilmektedir. Karar temyiz veya Yargıtay tarafından bozulur ve yeniden yerel mahkemeye gönderilirse süreç neredeyse en baştan başlamaktadır ve bazen dosyaların kesinleşmesi 10 yıldan fazla sürebilmektedir. Bu durum, şiddete maruz kalan kadınlar ve öldürülen kadınların yakınları için manevi zorluklara neden oluyor çünkü faille uzun yıllar boyunca yargı yoluyla muhatap olmaya devam etmektedirler.

Risk Analizi

Ceza Kanunu’nda suçun işlenmesinden sonra failin tehlikelilik hali dikkate alınarak hükmedilen güvenlik tedbirleri arasında kadına yönelik şiddet özelinde bir düzenleme yoktur. Bu önlemler sadece 6284 sayılı Kanun’da (İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için 2012 yılında kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) bulunmaktadır. Güvenlik tedbirleri genellikle belli hakların yoksun bırakılması şeklinde uygulanmaktadır. Bu uygulamada velayet haklarından yoksun kılınma haricinde şiddete maruz kalan kadının hayatını etkileyen herhangi bir tedbir yoktur.

Savcılıklar, Ceza ve Aile Mahkemeleri defalarca kadına yönelik şiddet içeren suçları işleyen failler hakkında herhangi bir risk analizi yapmamaktalar. Örneğin, kocası ya da eski kocası 6284 sayılı Kanun kapsamında alınan tedbir kararının süresi dolar dolmaz şiddet uyguladığı için yıllarca kanun kapsamında art arda tedbir kararı alarak hayatını sürdürmeye çalışan çok sayıda kadın vardır. Bu kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin çoğunun hiç ceza almadığı görülmektedir.

1 Kasım 2020 ile 30 Haziran 2022 tarihleri arasında Mor Çatı’ya başvuran 67 kadın 6284 sayılı Kanun’dan faydalandı. Bu kadınlardan 19’u şiddet uygulayanı önleyici kararlardan var olan kararlarına dair uzatma talep ederek birden fazla kez 6284 sayılı Kanun’dan faydalandığını ifade etti. Kolluk tarafından uygulanan bir risk değerlendirme formu olduğu bilinmesine rağmen, bu değerlendirmenin görevliler tarafından yapılıp yapılmadığı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yapılsa bile 6284 sayılı Kanun kapsamında alınan kararlara yansımadığı görülmektedir. Bu kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin çoğu herhangi bir ceza almamıştır.

Yakalama Kararlarının Uygulanması

Mahkemelerin verdiği cezaların sanığın firari olması nedeniyle infaz edilmemesi/edilememesi fiili cezasızlığa yol açmaktadır. Failler suçu işledikten sonra ve yargılama sırasında da kolaylıkla firari olabilmektedirler. Kolluk kuvvetleri yakalama kararlarının infaz edilmesi için etkin bir arama yapmamakta, Genel Bilgi toplama Sistemi (GBT) ile genel aramada veya otel konaklamalarında, yurtdışı çıkışlarda rastlantısal olarak denk gelmesi halinde yakalama işlemleri gerçekleştirilmektedir.

Örneğin Ocak 2022’de Mor Çatı’ya başvuran A., imam nikahlı kocası tarafından 20.03.2022 tarihinde 12 kez kurşunlanarak ağır yaralanmış, failin yakalanamaması nedeniyle ölüm riski sürdüğünden hastane kontrollerine gidememiştir. Fail yakalanmamış, kadını şikâyetten vazgeçmesi aksi halde öldürüleceği yönünde tehdit etmiştir. Tehditler sonucunda kadının şikâyetten vazgeçeceğini öğrenmesi ile birlikte 18.07.2022 tarihinde teslim olmuştur. Bu süreçte kadının failin bulunabileceği yerleri polise bildirmesine rağmen belirtilen yerlerde arama yapılmamıştır. Nihayetinde kadın şikâyetten vazgeçmek zorunda kalmıştır.

Yakalama kararları kimi zaman hiç infaz edilememekte ve uzun yıllar geçmektedir. Ceza zamanaşımı süresi boyunca yakalanmayanların cezası da ortadan kalkmaktadır.

Verilen Cezaların Caydırıcı Olmaması

Cezaların artırılması, cezaların caydırıcılığı ile doğru orantılı değildir. Mayıs 2022’de Ceza Kanununda kadınlara karşı işlenen bazı suçlar için sembolik cezalar artırıldı. Cezalar arttıkça hakimlerin daha güçlü deliller beklentisi içine girdikleri ve beraat yönünde eğilimleri olduğu görülmektedir. Bu nedenle cezaların artırılması cezasızlığa sebebiyet verebilmektedir.

Cezalar genellikle alt sınırdan verilmekte ve takdiri indirim (iyi hal indirimi) yapılmaktadır. Kasten yaralama, tehdit, hakaret suçları için genellikle hükmedilen indirimli hapis cezası adli para cezasına çevrilmekte, ardından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile para cezası dahi fiilen ödenmemektedir.

Örneğin, bir kadının kocasına karşı açtığı ve 2021 yılında iki kez kasten yaralama suçuyla sonuçlanan bir davada mahkeme, eşine karşı işlendiği için artırılan en alt sınırdan adli para cezasına hükmetti. Fail, iyi halden dolayı toplam 3.000 TL (10 Ekim 2022 tarihinde yaklaşık 165 Euro) para cezasına çarptırıldı. Mahkeme, sanığın bir daha suç işlemeyeceğine karar verdi. Kararın açıklanması, “mahkumiyetin gerçekleşmesi” gerekçe gösterilerek ertelendi.

Mor Çatı’ya başvuran bir kadın, çocuğuna şiddet uygulayan eşinin 6 ay hapis cezasına çarptırıldığını; ancak bu cezanın para cezasına çevrildiğini ve dava sona erdiğinde failin şikayette bulunduğu için çocuğu tekrar dövdüğünü belirtmiştir. Hükmün açıklanmasının ertelenmesi şartlarını yerine getirmeyen faillerin cezaları sıklıkla ertelenmekte ve bu da yine fiili cezasızlıkla sonuçlanmaktadır. Hükümlünün cezasını çekmeye başladığı daha ağır suçlarda şartlı tahliye uygulaması nedeniyle hapis cezasının tamamı uygulanmamaktadır; cezanın ertelenmesi gibi yasal düzenlemeler nedeniyle, hükümlü cezasını çekmeye başladığında dahi fiili cezasızlık söz konusu olmaktadır. Ne yazık ki, kadına yönelik şiddete ilişkin cezaların infazına dair ayrıntılı adli istatistikler tutulmamaktadır. 2021 yılında yayınlanan Adli İstatistiklere göre beden dokunulmazlığına karşı işlenen suçlarda hükmün açıklanmasının ertelenme oranı %30,7, adli para cezası ve erteleme hükümleri dahil mahkûmiyet oranı %43,3’tür.

Pandemi döneminde İnfaz Kanunu’nda yapılan değişikliklerle kural olarak 2/3 olan koşullu salıverme oranı ½ e düşürülmüştür. Denetimli serbestlik uygulaması da cezanın infaz hesabına dahil edildiğinde, failin hapiste geçirdiği süre daha da düşmektedir. Mor Çatı’ya onlarca kadın kanun yürürlüğe girdikten sonra salıverilme ile ilgili endişeleri nedeniyle başvurmuştur.

Diğer bir örnek ise 8 yıl hapis cezasına çarptırılan bir kişinin, infaz kanunu uyarınca istisnai suçlar işlememişse kapalı cezaevinde sadece 1 ay geçirmesidir. Onlarca kadın, yasanın yürürlüğe girmesinin ardından serbest bırakılacağı endişesiyle Mor Çatı’ya başvurmuştur.

Fiili cezasızlık aynı zamanda failler için bir tehdit aracına dönüşmektedir. Mor Çatı’ya başvuran kadınlar faillerin kendilerine sıklıkla kamuoyunda bilinen, cezasızlıkla sonuçlanan kadın cinayeti davalarına işaret ederek “Şu kadın gibi olacaksın, şu kadar yatar çıkarım” ifadelerinde bulunduklarını dile getiriyorlar.

TCK m.58 kapsamında önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanmaktadır. TCK 58/3 uyarınca tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunmaktadır. Ancak CMK m.272/1-3-c maddesinde 2020 yılında yapılan değişiklik ile ilk derece aşamasında kesinleşen hükümler, artık tekerrür uygulamasına esas alınmamamaktır. Örneğin hakaret suçundan 2000 TL adli para cezası almış bir fail hakaret vb. suçları tekraren işlediğinde defalarca adli para cezasına mahkum olabilmektedir.

İndirimler

  • Takdiri indirim

Türkiye’de faillerin genel gerekçelerle ve salt duruşmalar sırasındaki tavırları dikkate alınarak takdiri indirimin yanlış uygulanması nedeniyle 12.05.2022 tarihinde kanunda değişikliğe gidilmiştir. Yapılan kanuni değişiklik sembolik nitelikte olup değişiklik sonrası bu indirimin nasıl uygulandığına ilişkin henüz bir veri toplanamamıştır. Ancak takdiri indirimin kadına yönelik şiddet dosyalarında otomatik olarak üst hadden uygulanırken siyasi davalarda uygulanmaması dikkat çekicidir.

  • Haksız tahrik indirimi

Haksız tahrik indirimi kanundaki düzenlemeye aykırı olarak cinsiyetçi bir uygulamayla cezada ciddi indirim sebebi olmaktadır. Kadınların, barışma ve evlilik teklifi reddetmesi gibi sebepler hukuken haksız bir eylem olmadığı halde haksız tahrik indirimi uygulanabilmektedir. Örneğin; N.B.’nin İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki cinayet davasının ilk duruşmasında, katil, partnerinin eylemlerinin kendisini “kışkırttığını” iddia ederek bu sıkça gündeme gelen savunmayı kullanmıştır.

Cezasızlık Gerekçeleri

Daha ağır cezalar gerektiren suçlar işlendiğinde genellikle beraberinde birden çok suç işlenmekte ancak diğer suçlar görece hafif kaldığından mahkemeler bu suçları görmezden gelmeyi tercih etmektedir. Örneğin öldürmeye teşebbüs suçu beraberinde işlenen hakaret, tehdit suçlarına ceza verilmeme eğilimi vardır. Kasten yaralama suçuyla birlikte işlenen hakaret, tehdit gibi suçlara dava dahi açılmadığı görülebilmektedir.

Bir başvurucu 01.10.2019 tarihinde hakaret, tehdit, kasten yaralama, kötü muamele suçları nedeniyle eşinden şikayetçi olmuş,13.11.2020 tarihinde tehdit ve hakaret suçları yönünden yeterli şüphe oluşmadığından bahisle takipsizlik kararı verilmiş, kötü muamele suçuyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmadan basit yaralama nedeniyle iddianame düzenlenmiştir.

Mahkeme kararlarını failin görünüşü ve ekonomik standartları etkilemektedir. Fail “temiz yüzlü”, iyi giyimli, kendini iyi ifade eden veya zengin, nüfuzlu bir kişiyse cezasızlığa meyil olduğu ancak kötü görünümlü, kendini ifade edemeyen bir kişiyse daha kolay ceza verildiği gözlemlenmiştir.

Beraat kararlarına gerekçe olarak sıklıkla “sanığın suçlamaları ısrarla reddetmesi” gibi ifadelere yer verildiği, masumiyet karinesinin cezasızlığa hukuki kılıf olarak giydirildiği gözlemlenmektedir.

Sonuç olarak; kadına yönelik şiddet kapsamında işlenen suçlar sebebiyle kadınlar şikayetçi olmakta zorlanmakta, şikayet ettiklerinde gerekli destekleri alamadıkları için yargılama süreçlerinde yalnız kalmaktalar. Şikayette bulunmanın “işe yarar” bir sonuç vermesi için gerekli bilgiye ve desteğe erişimin olmaması, erkek şiddetiyle mücadelede koordinasyonsuzluğun etkisi ikincil mağduriyetler yaratmakta, erkek şiddetinden kurtulmak için mücadele eden kadınlar bir hukuki prosedür başlatmaları durumunda psikolojik, sosyal ve ekonomik zararlara uğramaktalar. Bu durum defalarca şiddet uygulayan faillerin bu suçlarının neredeyse hiç kayıt altına alınmamasına ve en nihayetinde kadınların hayatına kast etmesine giden sürecin önünü açmaktadır.

İnfaz Düzenlemesinin Sonuçları

15 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanan 7456 Sayılı Kanun ile 2020 yılında Covid Affı olarak tanımladığımız infaz yasasının uzantısı olarak yeni bir infaz düzenlemesi yapıldı.  Bu yasa ile açık cezaevine ayrılma ve denetimli serbestlikten yararlanma için geçmesi gereken süreler 3 sene öne çekilmekte. İnfaz yasasının amacı hükümlüleri topluma kazandırmak olarak ifade edilse de hükümlülerin topluma yeniden kazandırılması için devletin teoride veya pratikte herhangi bir çalışması bulunmuyor. Yasanın kadınlara karşı işlenen suçların affedilmesi, bir başka anlatımla hükümlülerin cezasızlıkla ödüllendirilmesi anlamına geldiğini görüyoruz. Yeni düzenlemenin kadına yönelik şiddet davalarına yönelik getirdiği cezasızlık etkisine örnek vermek gerekirse, cinsel saldırı suçundan 01.04.2023 tarihinde 13 yıl ceza ile mahkum olan ve infazına başlanan bir kişi eski düzenlemeye göre 2029 tarihinde açık cezaevine ayrılma hakkına sahip iken bu düzenlemeyle birlikte 2026 yılında açık cezaevine geçebiliyor ve 2031’de denetimli serbestlikten yararlanabilecekken 2028’de yararlanabiliyor.

Başka bir örnek de kasten yaralama suçuna dair. Kasten yaralama suçundan 8 yıl hapis cezası alan bir kişi kapalı cezaevinde yalnızca 1 ay geçiriyor.  Buna ek olarak, yeni düzenlemeyle birlikte bu kişi denetimli serbestlikten 3 sene sonra yararlanabilecekken artık 3 ay sonra yararlanabilecek.