WAVE üyesi olarak uzun yıllardır dayanışma içinde olduğumuz Belçika’da bulunan feminist örgüt Garance’ın daveti üzerine 13-14 Ekim 2022 tarihlerinde Belçika’ya 2 günlük bir çalışma ziyareti düzenledik. Ziyaretimizde Garance, Collectif contre les violences familiales et l’exclusion, Groupe Santé Josaphat örgütleri ile bir araya gelerek Belçika’da feministlerin şiddetle mücadele deneyimleri, destek mekanizmaları ve yasal düzenlemeler hakkında bilgi aldık; Türkiye’de yürüttüğümüz mücadelede son durumu aktardık.
Ziyaretimizin ilk gününe Garance’dan kadınlarla, örgütlerinin yürüttüğü şiddetle mücadelede önleyici çalışmalar ve Belçika’daki bölgesel devlet sistemi ve bunun feminist örgütler ve mücadeleleri açısından etkileri hakkında bilgi alarak başladık. Aynı gün başka bir şehir olan Liege’de bulunan Collectif contre les violences familiales et l’exclusion isimli örgütü ziyaret ettik. Şiddet ve ayrımcılık odaklı çalışan bu örgütten yürüttükleri sığınak çalışması, kreşleri, verdikleri eğitimler ve yayınları hakkında bilgi edindik.
Çalışma ziyaretimizde bizi en yoğun olarak Brüksel bölgesinde bulunan aile planlama merkezleri ve bu merkezlerden kadınlarla yaptığımız görüşmeler etkiledi. İlk günümüzün akşamında Garance’ın merkezinde bu aile planlama merkezlerinden birinde çalışan biri sosyal çalışmacı, ikisi aile hekimi 3 kadınla tanıştık. Biri Türkiyeli olan bu kadınlarla Türkçe, Fransızca ve İngilizce karışık şekilde konuşurken bir şekilde birbirimizi anlayarak Belçika ve Türkiye özelinde kadınların kürtaja erişim haklarına dair şu raporda da ifade ettiğimiz durumu, deneyimlerimizi ve dünyada kürtaj hakkına yönelik artan saldırıları konuşmak çok keyifliydi. İkinci günümüzde de bu kez Brüksel’de Türkiyelilerin yaşadığı bir bölgede bulunan bir aile planlaması merkezi olan Groupe Santé Josaphat’ı ziyaret ettik. Biri daha önce orada çalışmış olan 2 Türkiyeli sosyal çalışmacı ile buluştuk ve fiziksel olarak mekanı ve çalışmayı görme fırsatımız oldu.
Aile planlaması merkezlerinden kadınlarla yaptığımız bu buluşmalarda Belçika’da kadınların kürtaj hakkını oldukça geç bir dönemde, 1990 yılında elde ettiklerini öğrendiğimizde epey şaşırdık. Sembolik de olsa bir krallık altında yönetildikleri için kadınların kürtaj hakkına karşı olan kralın, siyasi görüşünü belirtmesinin tamamen yasak olmasına rağmen bu hakkın kabul edildiği gün yalnızca 1 günlüğüne krallıktan ayrıldığını ve bunun ülkede zorlu bir politik karmaşaya neden olduğunu öğrendiğimizde şaşkınlığımız daha da arttı.
Yaptığımız buluşmalarda bu merkezlerde kürtajın ücretli olduğunu, kadının sağlık sigortası varsa bu rakamın 4 Euro gibi sembolik bir ücret olduğunu ama yoksa ücretin 200 Euro’ya kadar çıkabildiğini öğrendik. Buna karşın merkezlerdeki kadınların başvurularında bu ücreti ödememeleri için türlü yöntemlerle nasıl mücadele ettiklerini de dinledik. Özellikle pandemiden bu yana medikal kürtajın epeyce yaygınlaştığını, şartların uygun olduğu durumlarda kadınların bu işlemi kendi evlerinde aile planlama merkezinden telefonla destek alarak gerçekleştirdikleri şekilde bir çalışma yürüttüklerini anlattılar. Bunun yanı sıra evinde bu işlemi yapmaktan çekinen kadınlar için merkezlerinde kadınlara tıbbi ve duygusal olarak destek olma şeklinde kadınlara eşlik ettiklerini de öğrendik.
Bunun yanında, çocuklara, gençlere verilen destekler ve ruh sağlığı konusunda verilen destekler konusunda, Türkiye’de de keşke bunları konuşabilsek, uygulayabilsek dediğimiz deneyimler dinledik. Aile planlama merkezlerinin, bulundukları bölgelerde çocuklara cinsellik eğitimi vermekle devlet tarafından yükümlü kılındıklarını öğrendik. Hatta hafta içi her gün bir okula gittiklerini söylediler. Mahallelerde ruh sağlığı merkezleri olduğunu, buralarda psikolog, sosyal çalışmacı ve hukukçunun çalışma yürüttüğünü anlattılar. Çocuk yaşta gebelikler için ise 2 önemli yapı olduğunu öğrendik. Her okulun bağlı olduğu psiko-mediko merkezler olduğunu, burada çocuğa destek sunulduğunu ve aileye bildirme yükümlülüğü olduğunu öğrendik. Bunun yanında bir de gençlik toplum merkezlerinde doğrudan çocuklardan başvuru alındığını ve aileye bildirim yapmadan da destek sunulabildiğini aktardılar.
Bu merkezlerin işleyişini derinlemesine konuştuğumuzda jinekologlardan ziyade aile hekimlerinin rol aldığını, örneğin ziyaret ettiğimiz merkezde yalnızca 1 jinekologun çalıştığını öğrendik. Bunun yanı sıra işleyiş ve mekânsal düzenlemede feminist yöntemlerimizin orada da pratik edildiğini görmek bizi çok mutlu etti. Telefona herkesin baktığını, bir hiyerarşi oluşturmamak adına doktor, sosyal çalışmacı ve başvuran kadının yuvarlak masalar etrafında oturarak görüşmenin yapıldığını dinledik. Ekonomik kaynakların ne kadar dikkatli bir şekilde kullanıldığını ve tıpkı Mor Çatı deneyimimizde olduğu gibi tarihsel olarak geçirilen ekonomik zorlukların bugünkü yaklaşım üzerindeki etkisini dinledik ve gönüllülüğe verilen kıymeti konuştuk.
Tanıştığımız Türkiyeli olan ve yıllardır sosyal çalışma yürüten kadınlardan birinin yerel desteklerle Maison Verte (yeşil ev) isimli bir sığınak açma deneyimini dinledik. Bu sığınakta göçmen kadınların ağırlıklı olarak kaldığını ve sığınağın Mor Çatı sığınağına benzer şekilde feminist yöntemle yürütüldüğünü paylaştılar. Konuştuğumuz sosyal çalışmacının ilk yıllarında kadınları “kurtarma” fikriyle nasıl hareket ettiğine ve zamanla bu konuda nasıl bir değişim yaşadığına dair anılarını dinlerken Mor Çatı’da da sıkça Mor Çatı’nın kurulduğu ilk yıllara dair anlatılan benzer hikayeleri hatırlayıp gülümsedik. Çok farklı iki ülkede nasıl benzer hisler yaşadığımızı ve buradan neler öğrendiğimizi kendimizi nasıl değiştirip geliştirdiğimizi görmek çok heyecan vericiydi.
Son olarak da son akşam Garance’ın merkezinde herkese açık bir etkinlikte Mor Çatı’yı, çalışma biçimlerimizi, deneyimlerimizi ve son dönemde Türkiye’de yürüttüğümüz feminist mücadeleyi anlatan bir sunum yaptık. Çok ilgili bir seyirci kitlesi vardı. Gelen detaylı sorularla kendimizi ve Türkiye’deki durumu detaylı şekilde ele alma fırsatımız oldu. Esas olarak tartışma sık sık dönüp dolaşıp devlet desteği almadan çalışma yürütmemiz konusuna ve bu durumun bugünkü politik konjonktürde, dünyanın her tarafında yayılan ve güçlenen sağcı muhafazakar hükümetleri düşündüğümüzde, ne kadar önemli olduğuna odaklandı.
Farklı bir bağlamdan kadınlarla olmak, onların deneyimlerini dinlemek, özellikle de birbirimizden habersiz yürüttüğümüz ortak bir mücadele olduğunu hissetmek bizi çok güçlendirdi.