Skip to main content
Yazılar

Erkek Şiddetiyle Mücadelede Sosyal Çalışmaya Feminist Yaklaşımlar-Dünya Deneyimleri başlıklı konferansı gerçekleştirdik

By 25 Şubat 2022No Comments

9-10 Ekim 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak Erkek Şiddetiyle Mücadelede Sosyal Çalışmaya Feminist Yaklaşımlar – Dünya Deneyimleri başlıklı uluslararası bir konferans düzenledik. 200 kişinin katıldığı konferansta Avusturya, Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, İskoçya, İsveç, İrlanda, Macaristan ve ABD olmak üzere 10 farklı ülkeden konuşmacı deneyimlerini paylaştı.

Konferansa Türkiye’nin dünyada kadına yönelik şiddetle mücadele için yazılmış en kapsamlı sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ve dünyada büyüyen İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı ve bunun karşısındaki feminist dayanışma ve mücadelenin önemi damgasını vurdu. Konferansta farklı ülkelerden konuşmacılar, erkek şiddeti ile mücadelede kadın danışma merkezleri, sığınaklar ve alternatif yöntemlerin yanı sıra sosyal çalışmada feminist yaklaşımın ortaya çıkardığı iyi örnekleri aktardılar.

Konferansın ilk günü İstanbul Sözleşmesi İzleme Komitesi (GREVIO) eski üyesi, Türkiye değerlendirme raporunu hazırlayan grupta yer alan, Viyana Aile içi Şiddete Karşı Müdahale Merkezi’nden Rosa Logar açılış konuşmasını yaptı. Rosa Logar konuşmasında “kadınlar ve kız çocukları kırılgan bir şekilde dünyaya gelmiyorlar ama kırılgan hale getiriliyorlar” diyerek şiddetin erkek egemen sistemin sonucu olarak ortaya çıktığının ve ayrım gözetmeksizin destek alan ve veren her kadını etkilediğinin altını çizdi.

“Sosyal Çalışmaya Feminist Yaklaşımlar” başlıklı ilk panelde İngiltere’den Liz Kelly, Almanya’dan Britta Schlichting ve Mor Çatı’dan Açelya Uçan konuşma yaptılar. Liz Kelly, konuşmasında şiddetin kadınların kendi hayatları üzerindeki kontrolü kaybetmelerine neden olduğunu, feminist yaklaşım ile sosyal çalışmanın kontrolü yeniden tanımlamaya ve şiddetle birlikte kadınların daralan kontrol alanları büyütmeye yönelik olduğunu aktardı. Britta Schlichting, herhangi bir ataerkil kurumdan bağımsız olarak sığınak çalışması yürütmenin ve bu çalışmada kadınların kendi güçlerinin farkına varmalarını sağlamanın önemini vurguladı. Açelya Uçan ise, Türkiye’de yasalar ile uygulamalar arasında gittikçe artan çelişkinin kadınları aile dışında birey olarak görmeyen politikalardan kaynaklandığını, bununla mücadele edebilmek için kadınları kendi kararlarını verebilmeleri için cesaretlendiren, destek alan ile veren arasında dayanışmayı esas alan feminist sosyal çalışmada ısrar etmenin gerekli olduğunu söyledi.

“Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Koordinasyon Pratikleri” başlıklı ikinci panelde ise İtalya’dan Marcella Pirrone, Fransa’dan Ghada Hatem ve Jessica Spraos ve İskoçya’dan Catriona Grant sunum yaptı. Marcella Pirrone, konuşmasında İstanbul Sözleşmesi’nde de tanımlanan çok kurumlu yaklaşımın İtalya’daki örneklerini sıraladı ve kişiler üzerinden değil kurumsal ağlar oluşturmanın yetkililerin sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda daha etkili olduğunu aktardı. Ghada Hatem ve Jessica Spraos, şiddete maruz kalan kadınların birden fazla kuruma başvurmalarının zorlayıcı olduğunun ve kurumlar arasında koordinasyonu içeren bir çalışmanın önemini vurguladılar. Catriona Grant, ev içi şiddetin çocuklar üzerindeki doğrudan etkisini ele aldığı konuşmasında şiddetle mücadelede kadınlarla birlikte çocuklara verilmesi gereken destekleri vurguladı.

Konferansın ikinci günü atölye çalışmaları ile devam etti. “Farklı İhtiyaçlar, Farklı Uygulamalar” atölyesinde Jenny Westerstrand, İsveç’te cinsiyet eşitliğine dayanan bir yaklaşım hakim olmasına rağmen sığınaklara başvuran genç kadınların kendi topluluklarına geri döndüklerinde gerekli destek ve danışmanlığa erişemediklerini söyledi. Almanya’dan Ceyda Keskin ise engelli kadınların özellikli ihtiyaçları üzerine bir sunum yaptı. Sunumunda engelli kadınlara yönelik şiddete karşı kapsamlı koruma sağlamak için siyasi alanlarda yasal araçları iyi kullanmanın, etkili ağlar oluşturmanın ve engelli kadınların güçlenmesini destekleme odağında dayanışma yaratmanın öneminden bahsetti. Şenay Dur, konuşmasında İngiltere’de siyah ve göçmen kadınların ihtiyaçları ve desteğe erişimleri önündeki sistematik engellere değindi. Şiddete maruz kalan azınlık kadınların desteklere erişimde pek çok bariyerle karşılaştığını, okullardaki dil bariyerinin çok yaygın olduğunu; bu bariyerin sistemden kaynaklı olduğunu belirtti.

“Cinsel Şiddetle Mücadele Mekanizmaları” atölyesinde Macaristan’dan Eniko Pap, cinsel şiddete maruz kalanların utanç ve izolasyon duygusunu azaltıp destekleyici ilişkiler ve yalnız olmadıkları duygusunu geliştirebilecekleri öykülerini paylaşabilecekleri alanlar açmanın daha geniş bir dayanışmaya da ortam sağladığını ekledi. Cliona Saidlear ise, İrlanda’daki kadınların durumunu anlatırken toplum bazlı hizmetlerin farklı yapılara sahip olduğunu ve bu konuda farklı deneyimler söz konusu olduğunu belirtti. İrlanda modelinde cinsel şiddet müdahale merkezleri ve tecavüz kriz merkezlerinin mevcut olduğunu ekledi.

“Erkek Şiddetine Karşı Mücadelede Alternatif Deneyimler” atölyesinde Tamar Çitak konuşmasında şiddete maruz kalan kadını bedenen ve manen olabildiğince az yorarak şiddetsiz yaşama geçerken desteklere erişimi sağlamanın çok önemli olduğunu vurguladı. Avusturya’nın çok bürokratik bir ülke olduğunu, bu bürokrasiyi tanımayan kadınlar için bu bürokrasiyle baş etmenin ekstra zor olduğunu belirtti. ABD’den Angela McGraw ise, “şiddetin yaşandığı ev ortamında çocuklar ebeveyn rolünü üstlenmek zorunda kalabiliyorlar.” diyerek yaz aylarında düzenledikleri kamplarda çocukların çocuk olarak vakit geçirdikleri alanlar yarattıklarını, ayrıca yürüttükleri sığınakta çocuk çalışanı olduğunu ve bu çalışanın anneler farklı şeylerle meşgulken çocuklarla ilgilendiğini paylaştı.

Atölyelerin ardından, feminist yaklaşımın erkek şiddeti ile mücadelede vazgeçilmez olduğu vurgusu ile iki günlük konferans sona erdi.

 

Leave a Reply