1990 yılından bu yana erkek şiddetine karşı kadın dayanışmasını güçlendirerek mücadele ediyoruz. Şiddetten uzaklaşma mücadelesi veren kadınlarla kurduğumuz dayanışma bizlere şiddetin dinamikleri kadar var olan mekanizmaların nasıl işlediğine dair de bilgi sunuyor. Başta İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu sözleşme ve kanunlar, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarının temelini oluşturuyor. Kadınlar şiddetten uzaklaşmak için ihtiyaç duydukları desteklere erişmek için kurumlara başvurduklarında yaşadıkları deneyim, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelede sorunları ve olanakları görmemize fırsat tanıyor.
2020 yılı Mart ayında Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının açıklanması sonrası alınan tedbirler ve pandemi koşullarının yarattığı yeni dönem kadınların şiddetten uzaklaşma mücadelesi ve kadınlara destek vermekle yükümlü kurumların çalışma biçimleri açısından da yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Mor Çatı’da kadınlarla kurduğumuz dayanışmayı pandemi koşullarında devam ettirebilmek için çalışmalar yaparken bir diğer yandan şiddetle mücadele etmekle yükümlü kurumların çalışmalarını izledik. Hazırladığımız izleme raporlarının da gösterdiği üzere kamu kurumlarının bu süreçte şiddetle mücadeleyi rafa kaldırdığını, hatta görevini yapmamak için pandemiyi bahane olarak kullandığını gördük. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının pandemi koşullarında kadınların şiddetten uzaklaşmaya çalışırken karşılaşabileceği güçlüklere çözüm üretecek bir acil önlem planı yapmamış olmasının eksikliği önemli aksaklıklara neden oldu. Kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadele için devletin çalışmalarına, 2020 yılında yaşadıklarımıza ve kadınlar aracılığı ile edindiğimiz deneyimlere baktığımızda hala kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadele anlamında var olduğu iddia edilen siyasi iradenin olmadığını görüyoruz. Uygulamalara ve kadınlar aracılığı ile edindiğimiz deneyimlere baktığımızda kamu kurumlarında henüz kadınların ihtiyaçlarına cevap veren ve kazanılmış haklarından eksiksiz faydalanmalarını sağlayan bir işleyişin olmadığını, koordinasyon eksiklerini ve kurumların kendi görevlerini yerine getirmek yerine sorumluluğu diğer kurumlara attığını görüyoruz.
Bu yıl karşı karşıya kaldığımız bir diğer tehdit İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edilmesinin üstünden geçen zamana rağmen uygulamasının tam anlamıyla yapılmaması, GREVIO raporunda belirtilen tavsiyelerin hayata geçirilmemesi gibi öncelikli sorunlar varken sözleşmenin varlığının ve maddelerinin tartışmaya açılmasını dahi endişe verici bulurken 20 Mart 2021’de Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği haberini aldık. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, uluslararası zeminde kadına yönelik şiddetle mücadeleye dair verilen sözden dönülmesinin yanı sıra erkek şiddetiyle mücadelede devletin yükümlülüklerini tanımama ve kadınları şiddete mahkum etme anlamına gelmektedir. 2020-2021 yıllarını kapsayan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Planı’nda İstanbul Sözleşmesi’nden hiç bahsedilmeyerek ailenin korunmasının öneminin vurgulandığını görüyoruz. Kadınları güçlendirmek yerine aileyi korumayı odağına alan politikalar, şiddete karşı etkin bir politika oluşturmanın ve uygulayıcıların kadından yana tutum alarak görev yapmasının önünde engel oluşturuyor. Erkek şiddetinin kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gündemine almayan politika, uygulama ve genelgeler başarısızlığa mahkum oluyor. Bu nedenle 2019’un sonu ve 2020’nin başında Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca çıkarılan ve eleştirdiğimiz kısımları olan genelgeler kadınların haklarına erişmesi ve kullanması konusunda yeterli olamadı. Mart ayı sonunda Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından “COVID-19 Kapsamında İlave Tedbirler” başlığıyla açıklanan koronavirüs salgınına karşı alınacak tedbirler arasında “6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine” ilişkin tedbir ile şiddet uygulayanları önceleyip ve gözetmesi, kriz durumlarında kamu organlarının kadına yönelik şiddetle mücadeleyi kolayca göz ardı ettiğini yansıtan önemli bir örnek oldu.
2020 yılındaki çalışmalarımızın yanı sıra şiddetin dinamikleri ve kurumların çalışmalarına ilişkin gözlemlerimizi içeren faaliyet raporumuzu Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleye dair katkı sunmasını umarak sizlerle paylaşıyoruz.