Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında çalışan, söz üreten, bu alanda üretilen politikaya katılan ve müdahil olan kadınlar olarak bu yıl, Adana Kadın Dayanışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği’nin ev sahipliğinde on dokuzuncusu düzenlenen Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı’nda bir araya geldik. 15-17 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen ve “Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Yerel Yönetim Yaklaşımları, Kadın Örgütleri ile İşbirliği İmkânları” ana başlığıyla gerçekleştirilen Kurultay’a 29 ilden, 68 kadın ve LGBTİ örgütü, 61 kamu kurumu ve belediyeden toplam 330 kadın katıldı.
Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında çalışan, söz üreten, bu alanda üretilen politikaya katılan ve müdahil olan kadınlar olarak bu yıl, Adana Kadın Dayanışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği’nin ev sahipliğinde on dokuzuncusu düzenlenen Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı’nda bir araya geldik. 15-17 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen ve “Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Yerel Yönetim Yaklaşımları, Kadın Örgütleri ile İşbirliği İmkânları” ana başlığıyla gerçekleştirilen Kurultay’a 29 ilden, 68 kadın ve LGBTİ örgütü, 61 kamu kurumu ve belediyeden toplam 330 kadın katıldı.
Kadın örgütlerinin yerel yönetimlerle yaşadıkları sorunların neler olduğunu, kadın örgütleriyle yerel yönetimler arasında nasıl bir ilişki olması gerektiğini, yerel yönetimlerin kadına yönelik şiddet alanındaki çalışmalarını ve yükümlülüklerinin neler olduğunu, sığınakların ve dayanışma merkezlerinin durumunu, kadın örgütleri için önemli bir politika yapma aracı olan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) gölge raporları ve son olarak da kadına yönelik şiddete karşı çıkarılan yasalardaki uygulama sorunları, değişimler ve kazanımlar üzerine hem tebliğler hem de atölyeler aracılığıyla tartışmalar yürüttük.
Ana başlık etrafındaki sunum, tartışmalar ve atölyelerde öne çıkan konular yerel yönetimlerin kadın örgütleriyle kurdukları işbirliklerinin yetersizliği, kurulan işbirliklerinin sürekliliğinin sağlanmasında yaşanan sorunlar ve OHAL kanunlarıyla kayyum atanan belediyelerin çalışmalarında, çalışanların karşılaştığı görev değişikliklerinden ve kadın da(ya)nışma merkezlerinin kapanmasından ötürü yaşanan zorluklardı.
Yerel yönetimler ile kadın örgütleri arasında bir ilişki olması yeterli değildir esas önemli olan bu ilişkinin nasıl kurulduğudur. Bu ilişkinin talep eden veren şeklinde olduğu, kişiler üzerinden kurulduğu ve sadece eleştiriye odaklanan bir dil ve yöntemle kurulduğu görülmektedir. Bu ilişki biçiminin değişmesi için kadınların farklı ihtiyaçlarını gören, karar verme süreçlerine kadınları dâhil eden ve kadın örgütleriyle kişilere bağlı değil kurumsal ilişki kurmayı esas alan bir yerel yönetim anlayışı benimsenmelidir.
Yerel yönetimlerin kadın mücadelesinde önemli bir zemin olduğu gerçeğinden hareketle, kayyum atanan belediyelerde bu antidemokratik uygulamalar ve OHAL koşulları, kadın hareketinin kazanımlarını geriye düşürmüş, mücadele alanlarını daraltmıştır. Kayyum atamalarının sonucu olarak belediyece yürütülen kadın çalışmaları durdurulmuş, kadın merkezlerinde çalışanların işlerine son verilmiş ve/veya görev yerleri değiştirilerek çalışmalar yürütülemez kılınmıştır. Bu durum kadın dayanışma merkezlerine başvuru yapan kadınların bilgilerinin gizliliği noktasında da endişeye neden olmaktadır. OHAL ve devamında gelen kayyum atamalarıyla değişen yönetimler eliyle kapatılan dayanışma merkezleri yeniden açılarak sayıları artırılmalı, var olan danışma merkezleri korunmalı ve erkek şiddetiyle mücadelenin ve kadınların güvenliğinin sağlanmasının olmazsa olmazı kadınların bilgilerinin gizliliği korunmalıdır.
Ülkelerinden savaş, şiddet ve/veya başka zorluklar sebebiyle Türkiye’ye göç eden kişilerin yaşadıkları sorunlar, da(ya)nışma merkezlerinin sayısının yetersizliği, özellikle devlet sığınaklarındaki kadınların karşılaştığı kötü muameleler, verilen desteklerin yetersizliği, ŞÖNİM’ler başta olmak üzere kamu kurumlarında kadına yönelik şiddet alanında çalışan personel sayısının ve niteliklerinin yetersizliği, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uygulamalarında karşılaşılan sorunlar, şiddete maruz kalan kadın ve çocuklarla çalışanların yaşadıkları ikincil travmalar ve tüm bu sorun alanlarına ilişkin çözüm önerileri bu yıl da Kurultay’ın önemli tartışma konuları oldu.
Kurultay’da konuştuğumuz sorunlara ek olarak; kurultayı takiben şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara desteklenmesinde hayati rol oynayan ve bu alanda mücadele eden kadın örgütleri devlet tarafından önce geçici olarak mühürlendi ve bu hafta başında da tamamen kapatıldı. Kurultay bileşenlerimiz olan Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği ve Van Kadın Derneği’nin kapatılmış olması kabul edilemez. Kadın örgütlerinin faaliyetlerinin durdurulması sadece kadınların örgütlenme hakkına bir saldırı değil, erkek şiddetinden uzaklaşmak isteyen kadınların ve çocukların ihtiyaç duydukları desteklere ulaşamayacakları anlamına da gelmektedir. Yıllardır Kurultay’da kadına yönelik şiddet karşı mücadele ettiğimiz yol arkadaşlarımızın yanındayız ve kapatılma kararı ortak çalışmalarımıza mani olamayacaktır.
Bizler, 19. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nda bir araya gelen kadınlar, kadın ve LGBTİ örgütlenmeleri olarak yaşam alanlarımızı tehdit eden erkek şiddeti ile mücadele edilebilmesi için aşağıdaki taleplerimizi bir kez daha tekrarlıyoruz:
- Yerel yönetimlerin, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapmasını, bütçe, performans planı, faaliyet raporlarının kadınlar tarafından takip edilebilecek bir açıklıkta paylaşılmasını,
- Kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli araçlar olan kadın danışma merkezleri, ilk adım istasyonları, acil destek hatları vb. çalışmaların birçok belediyede yaygınlaştırılmasını, bu çalışmaların bağımsız kadın örgütleri ile ortaklaşa yürütülmesini,
- Kadın örgütleri ile yerel yönetimler arasındaki ilişkinin sistematik olarak sürdürülebilmesi için kurumsal bir mekanizma olan eşitlik birimlerinin norm kadrosunun tanımlanmasını,
- Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı’nın (CEMR SÖZLEŞMESİ) tüm yerel yönetimler tarafından imzalanıp hayata geçirilmesini,
- Kent konseyleri ve belediyelerin insani yardım ve uluslararası koruma alanındaki sorumluluklarının tanımlanmasını ve kamu bütçesinden kaynak ayrılmasını, kaynakların kullanılmasına ilişkin sivil toplum denetimi ve şeffaflık mekanizmalarının işletilmesini,
- Da(ya)nışma merkezleri ve ŞÖNİM’lerin konum olarak kadınların gitmekten çekince duymayacakları ve özellikle engelli kadınlar için de ulaşımının kolay olduğu yerlerde açılmasını,
- ŞÖNİM’lerin edindikleri veri bilgilerini 3 ya da 6 aylık raporlar halinde kamuoyu ile paylaşmasını,
- ŞÖNİM’lere doğrudan başvuru yapmanın kolaylaştırılmasını, ŞÖNİM’in tek merci noktası olması çıkış işlemlerinde ve iç işleyiş süreçlerinde aksamaya yol açtığı için, ŞÖNİM’in bu konudaki belirleyiciliğinin esnekleştirilmesin
i ve sürecin hızlandırılmasını, - Kadınların daha rahat paylaşım yapma ve güven ilişkisini kurabilmeleri adına ŞÖNİM, dayanışma merkezi ve sığınaklarda çalışan meslek elemanlarının kadın olmasını, ŞÖNİM’lerle çalışan personel ile sığınak personellerinin ayrı yerlerde çalışmasını ve çalışanların taşeron olarak değil, güvenceli olarak istihdam edilmesini,
- ŞÖNİM çalışanlarının sayısı ve niteliklerinin artırılmasını, çalışanlar için süpervizyonlarla desteklenmesinin zorunlu kılınmasını, süpervizyonların sıkıştırılmış zamanda ve kalabalık gruplar halinde değil, meslek elemanlarını tatmin eden, nitelikli, proje bazlı olmayan ve sürekliliği olan eğitimler şeklinde olmasını,
- Son dönemde özellikle hastane, okul ve kreşlerde yaşanan kadroların ilgisiz meslek elemanları tarafından doldurulmaları, ŞÖNİM ve sığınaklarda da vaize/imam psikolog atama uygulamaları ile karşılık bulmuştur. Bu gibi kurumlarda meslek elemanlarına ayrılan kotaların başka meslek elemanlarınca kapatılmamasını, sığınaklarda meslek elemanı adı altında bulunan personeller tarafından kadın ve çocukların kendi istekleri dışında dini çalışmalar yapılmamasını,
- ŞÖNİM’ler tarafından yerellere verilen desteğin yerellerin bağlı olduğu yönetimlerin ideolojik yapı farklılıkları gözetmeksizin, bütün yerellere eşit olarak verilmesini, ŞÖNİM’lerin ruhsatı olan yerlere verdiği desteği, bağımsız yerellere de eşit olarak sunmasını, bireysel başvurulara da süreci kolaylaştırmak adına aynı desteğin sunulmasını,
- Engelli kadınlara hizmet desteği için ortak bir dil oluşturulmasını, işaret dili gibi engelli kadınlarla iletişimi kolaylaştıracak donanıma sahip personeller edinilmesini, farklı diller için tercüman desteği sağlanmasını, İstanbul Sözleşmesi’nde tanımlanan çok dilli şiddet cinsel şiddet kriz merkezlerinin bütün şehirlerde kurulmasını,
- Kadınların kural ihlali sebebiyle sığınaklardan çıkışlarının yapılması gerektiği durumlarda “disiplin suçu” kaydı tutulması kadınların bir daha başka hiçbir sığınakta kalamamalarına yol açmaktadır. Bu nedenle bu durumlarla karşılaşıldığında çıkış işlemlerinin disiplin suçu olarak nitelendirmeksizin yapılmasını,
- ŞÖNİM’in prosedürlerine göre aylık toplantılar yapılarak danışma merkezleri ve sığınakların işleyişine ilişkin ortak kararlar alınmalı. Koordinasyon toplantılarının düzenli olarak kadına yönelik şiddet çalışması yapan bağımsız sivil toplum örgüt ve kuruluşlarının da katılımıyla yapılmasını,
- Sığınaklarda kalan, çalışan ve küçük yaşta çocuğu olan kadınlar çocuk bakımı nedeniyle iş yaşamında zorluklar yaşamaktalar. Bu nedenle 0-3 yaş arası çocuklar için kreş sayıları ve kotalarının arttırılmasını, çocuk bakımı için kadınların çalışma yaşamını etkilemeyecek destek mekanizmalarının sağlanmasını,
- 12 yaş üzeri erkek çocukların sığınağa kabul edilmemesi hala devam etmektedir. 12 yaş üstü erkek çocukların barınma sorununa Kadın Konukevi Yönetmeliği’nde yer aldığı şekliyle çözüm bulunmasını,
- Tüm sığınak ve danışma/dayanışma merkezlerinde, çocuk odaklı çalışan örgüt ve eğitim kurumları ortaklığıyla hazırlanmış olan, çocuk ve ergenlerle ilgili psikososyal çalışma programının yazılı olmasını,
- Sığınak ve danışma/ dayanışma merkezlerinde mutlaka çocuk gelişimci, çocuk psikoloğu, çocukla çalışma deneyimi olan sosyal çalışmacı gibi meslek elemanlarının bulunmasını, gönüllü ağı çerçevesinde çocuk odaklı çalışan, deneyimi, bilgisi olan kişilerle dayanışma sağlanmasını,
- Sığınak ve da(ya)nışma merkezlerinde kadınlardan ayrı olarak çocuklarla ve ergenlerle çalışmalarla (karşılama, ilk görüşme, bireysel takip, sosyal ve eğitimsel program, psikososyal destek konularında) ilgili standardizasyonun oluşturulmasını,
- Sığınak ve da(ya)nışma merkezlerinde çalışan tüm meslek elemanlarının, gönüllülerin çocuk odaklı bakış, çocuk ihmal ve istismarı, çocuk hakları gibi temel başlıklarda eğitim/atölye çalışmalarına katılmasının sağlanmasını,
- Savaş ve çatışma ortamından gelen kadın ve çocuklarla özel psikososyal çalışma yapılması, sığınakta kalan çocuklara yönelik barış, eşitlik, cinsiyet eşitliği, ayrımcılık karşıtı atölye çalışmalarının hayata geçirilmesini,
- Bakanlıklar arası protokollerle alınacak kararla hâkim, savcı, avukat, kolluk kuvvetleri, sosyal hizmet alanında çalışanlar, okul müdürleri, rehber öğretmenler, öğretmenler ve hastane personeli için düzenli/ zorunlu meslek içi eğitimlerin verilmesini, bu eğitimlere toplumsal cinsiyet, cinsel ve cinsiyet temelli şiddet, göçmenler, LBTİ bireylere ve engellilere yönelik ayrımcılık konularının dâhil edilmesini,
- Türkiye’ye geçici bir süre kalmak ya da yerleşmek üzere göçen bütün kadın, çocuk ve LGBTİ bireylerin, bulundukları hukuki statüye bakılmaksızın, belgesiz konumda olanlar da dâhil, cinsel ve cinsiyet temelli şiddete karşı korunması için gerekli mekanizmaların ve güvenli alanların kurulmasını, yerel yönetimlerin bu alanda sorumluluklarının tanımlanmasını ve cinsel ve cinsiyet temelli şiddete karşı mücadele eden kadın ve LGBTİ örgütlerinin insani yardım ve uluslararası koruma alanına demokratik katılımının kolaylaştırılmasını,
- Mülteci, sığınmacı kadın ve çocuklarla başvuru ve izleme sürecinde sosyal, hukuki desteklerle ilgili bilgi ve deneyimlerin toplanması ve ulaşılabilir materyal oluşturulmasını,
- Ülkeye belgesiz olarak giren veya geldikten sonra belgesiz konuma düşen göçmenler için “kaçak”, “yasadışı” gibi kriminal terimlerin kullanılmasından kaçınılmasını; göçenlerin ötekileştirilmesine yol açabilecek, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığını çoğaltacak terim ve söylemler hakkında hassasiyet oluşturulmasına katkı sağlayacak çalışmalar, kampanyalar yapılmasını,
- Kamplarda veya kentlerde kötü koşullardaki konutlarda, zor şartlarda yaşamını sürdürmek zorunda bırakılan kadınların barınmaya ilişkin sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini,
- Göçmenlik konumunun, insan ticareti ve sömürüye açık hale getirdiği kadın, çocuk ve LBTİ bireylerin etkin şekilde korunması ve cezasızlık durumunun giderilmesini,
- Göçmen konumundaki kadın ve LBTİ bireylerin, iş yerinde cinsel taciz, tecavüz ve sömürüye karşı korunmasını sağlayacak önlemlerin alınmasını, gerekli yasal düzenlemelerinin yapılarak kayıt dışı istihdamın önlenmesini,
- Mülteci çocukların okullaşmasının önündeki engellerin kaldırılmasını, çocuk işçiliğinin önlenmesini,
- Göçmen konumundaki kadın ve LBTİ bireylerin doğum kontrol araçlarına ve üreme sağlığı hizmetlerine ulaşımlarının kolaylaştırılmasını,
- Kadın evlilik içinde gebelik işlemini sonlandırmak istediğinde kocasının rızası olmaması halinde kürtajı gerçekleştirememekte ve yasadışı yollara başvurmak zorunda kalmaktadır. Özellikle boşanma sürecindeki kadınların gebe olma durumu birçok problem meydana getirmektedir. Kürtaj hususunda ilgili yasada geçen “kocanın rızasının alınması” gerekliliğinin kaldırılmasını,
- İkincil bir ayrımcılık oluşturan yardım odaklı yaklaşımlardan kaçınılmasını, hak temelli ve destek odaklı mekanizmaların hayata geçirilmesini,
- Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında çalışan adli ve idari personel ile kolluk personeline belirli aralıklarla kadın bakış açısı kazandıracak, kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmal
arı konusunda bilgilendirecek eğitimlerin verilmesini ve 6284 sayılı Kanun’un etkili şekilde uygulanmasını, - 6284 eğitimini almış olmalarına rağmen avukatların tam olarak yasayı bilmedikleri görülmektedir. Bu nedenle, 6284 sayılı Kanun’a dair tüm baroların avukatlara verdiği eğitimin niteliğinin artırılmasını, düzenli ve zorunlu olmasını, staj uygulama birimlerinde saatinin artırılmasını,
- 6284 sayılı Kanun’un gereklerinden olan “gizli kayıt”ın, Kanun’un çıkmasının üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen halen altyapısı oluşturulmamıştır. Kadınların ve çocukların güvenliği için elzem olan gizli kayıtın altyapısının ivedilikle tamamlanmasını,
- 6284 sayılı Kanun’un uygulamasında kadınların yaşam alanları sınırlandırılmakta, getirilen kısıtlamalarla güçlenmesine engel olunmaktadır. Şiddete maruz kalan kadını değil, şiddet uygulayıcısı erkeği engelleyen (örneğin işyeri değiştirilmesine ilişkin tedbirin kadın için uygulanmasından ziyade erkek için uygulanması gibi) uygulamalara geçilmelidir.
- Israrlı takip konusunun Avrupa’daki birçok ülkenin kanunlarında suç olarak tanımlanmasına ve 6284 sayılı Kanun ile İstanbul Sözleşmesi’nde yer almasına rağmen Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmediği için cezasızlık ile karşılaşıyoruz. Israrlı takibin Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmasını,
- Baroların adli yardım birimlerinin özellikle şiddet mağduru kadınlarda görevlendirmeyi hızlı yapmasını,
- İstanbul Sözleşmesi’nin daha etkin kullanılması için baro kadın hakları kurullarının bu sözleşmenin basımını yaparak hâkim ve ilgili savcılara dağıtmasını,
- Boşanma ve 6284 görevlendirmelerinde öncelikle kadın avukatların atanmasını,
- 6284, boşanma ve erkek şiddeti nedeniyle adli yardıma başvuru yapan her kadına maddi durumuna bakılmaksızın avukat atanmasının sağlanmasını,
- Erkek şiddetine maruz kalan kadınlara devlet tarafından hak arama sigortasının sağlanması gerekmektedir. Adli yardımın “bütçe yetersizliğinden” dolayı, uygulamada az sayıda kadın bu haktan yararlanabilmektedir. Şiddete uğrayan kadının dava ve avukatlık masraflarının devlet ve özel sigortalarca karşılanmasını,
- Şiddete maruz kalan kadının defalarca aynı ifadeyi sistem içerisindeki farklı birimlere vermesinin önüne geçilmesi için karakollarda buna ilişkin birim oluşturulması yönünde TBB’nin ve baroların çağrıda bulunmasını,
- CMK Madde 234/5’teki sınırlama nedeniyle 5 yılın altındaki cezalara ilişkin suçlarda şiddete maruz kalan kadınlar, okuma yazma bilmedikçe ya da 18 yaşının altında olmadıkça avukat desteğinden/hukuki yardımdan yararlanma imkânı bulamamaktadır. Bu uygulama, zaten travma altındaki kadının ilk beyanlarının uygun şekilde alınamamasına, dolayısıyla soruşturma aşamasının sağlıksız işlemesine yol açmaktadır. Tüm bu sorunların aşılması, İstanbul Sözleşmesi’ne uygun hukuki koruma sağlanabilmesi için CMK Madde 234/5’teki sınırlamanın sadece cinsel saldırı suçu açısından değil, cinsel taciz, yaralama, hakaret, huzur ve sükûnu bozma, tehdit, şantaj suçları açısından da kaldırılması ve bu suçlar yönünden de baro tarafından, şiddete maruz kalan kadınların, avukat görevlendirilmesini isteme hakkı tanınması şeklinde düzenleme yapılmasını,
- Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunun pek çok maddesi 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve kadınlara karşı ev işi şiddetle mücadeleye dair İstanbul Sözleşmesi’ne aykırıdır. Komisyon raporunda önerilen maddelerin bu haliyle kanunlaşması, uygulamaya koyulması, kadın hareketinin kazanımlarının yok edilmesi, kadına yönelik şiddetin içinin boşaltılması demektir. Komisyonun kanun tasarısını geri çekmesini,
talep ediyoruz.
Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri Kurultayı Bileşenleri ve Katılımcıları:
- Adana Kadın Dayanışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği (AKDAM)
- Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
- Aydın Söke Kadın Sığınma Derneği
- Bodrum Kadın Dayanışma Derneği
- Buca Evka-1 Kadın Kültür ve Dayanışma Derneği (BEKEV)
- Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Derneği ve Kadın Danışma Merkezi (ELDER)
- Çiğli Evka-2 Kadın Kültür Derneği (ÇEKEV)
- Engelli Kadın Derneği (EN-KAD)
- Fethiye Kadın Dayanışma Grubu
- İzmir Kadın Dayanışma Derneği
- Kadın Dayanışma Vakfı
- Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)
- Mersin Bağımsız Kadın Derneği (BKD)
- Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
- Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği
- Muğla Emek Benim Kadın Derneği
- Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği
- Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (YAKA-KOOP)
- Erzincan Katre Kadın Oluşumu
- Koza Kadın Derneği
- Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği (KİH-YÇ)
- Kapatılan Van Kadın Derneği’nin (VAKAD) Emekçileri
- Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
- Kadın Emeği Kolektifi
- Çınar Jînwar Kadın Merkezi
- Van Rojin Kadın Yaşam Merkezi
- Roza Kadın Merkezi
- İştar Kadın Merkezi
- Kardelen Kadın Merkezi
- Ekin Ceren Kadın Merkezi
- Eşit Yaşam Derneği
Not: 19. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı 15-17 Ekim tarihlerinde gerçekleştiğinde, Kurultay bileşeni olan Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği ve Van Kadın Derneği Sonuç Bildirgesi’nin oluşturulmasına katkı sunmuşlar ve Bildirge’yi imzalamışlardı. Fakat, 22 Kasım tarihli Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK/677) bu derneklerin faaliyetine son verildi. Kurultay Sonuç Bildirgesi geleneksel olarak 25 Kasım’da yayınlandığı için Kurultay bileşeni bu örgütlerin imzası Sonuç Bildirgesi’nde yer alamamaktadır.