Adalet Bakanlığı tarafından 17 Aralık 2019 tarihinde yayınlanan 154/1 Nolu genelge, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemli araçlarından biri olan 6284 sayılı Kanunda yer alan önleyici ve koruyucu tedbirlerin uygulanmasına dair yöntemleri içeriyor.
Genelge her ne kadar İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanunun uygulamasını gerçekleştirmek için hazırlanmış olsa da genelgedeki çeşitli eksiklikleri ve sorunları tespit etmiş bulunmaktayız.
Adalet Bakanlığı tarafından 17 Aralık 2019 tarihinde yayınlanan 154/1 Nolu genelge, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemli araçlarından biri olan 6284 sayılı Kanunda yer alan önleyici ve koruyucu tedbirlerin uygulanmasına dair yöntemleri içeriyor.
Genelge her ne kadar İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanunun uygulamasını gerçekleştirmek için hazırlanmış olsa da genelgedeki çeşitli eksiklikleri ve sorunları tespit etmiş bulunmaktayız.
Öncelikle genelgenin 5. maddesinde belirtilen, soruşturmalara ait paylaşımların yasaklanmasına dair maddenin kadına yönelik şiddeti gündemden uzaklaştırarak hasıraltı etmeye sebep olabileceğinden endişe ediyoruz. Hâlihazırda kadınlara yönelik suçların soruşturulması sırasında sıkça cinsiyetçi yaklaşımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Kadınlar için kapalı kapılar ardında gerçekleşen bu adaletsizliklere karşı mücadele etmenin tek yolu teşhir etmek ve kamuoyunu bilgilendirmek oluyor. Genelgenin bu maddesi, kadına yönelik şiddeti sessizleştirme, görünmez hale getirme ve kadınlar için adalet talep eden mücadeleleri söndürme amacı taşımaktadır.
Şiddet her zaman fiziksel şiddet olmadığı ve özel alanda gerçekleştiği için çoğu zaman kanıtı da yoktur. Bu nedenle 6284 sayılı Kanunda da belirtildiği üzere koruma için başvuran kadınlardan kanıt talep edilemez. Ancak genelgenin B/2-b maddesinde yer alan sosyal araştırma raporu talebinin uygulamada tedbir kararının alınmasında yavaşlamaya yol açacağından, daha da önemlisi “kanıt” olarak kullanılmak isteneceğinden endişe ediyoruz.
Uygulamada hâlihazırda darp raporu gibi kanıtların istendiği, kadınların sözlü olarak reddedildiği, şiddet uygulayandan yana tavırla arabuluculuk yapıldığı görülmektedir. Bu gibi kadından yana olmayan ve kadının güvenliğini riske atan uygulamaları önlemek için sosyal inceleme raporunun şart koşulmasını gerekli görmüyoruz. Mor Çatı deneyiminden biliyoruz ki kadınlar şiddet gördükleri ilişkiye uzun süreler katlanıyor, şiddetin sonlanması için ellerinden geleni yapıyorlar. Fakat şiddetin bitmediğini ve fiziksel, psikolojik veya ekonomik anlamda yaşam koşullarının giderek kötüleştiğini gördüklerinde destek arıyorlar. Bu noktada yaşadıkları şiddeti ifade eden ve destek arayışında olan kadınlardan sosyal inceleme raporu istemek yerine Kanunun ivedilikle uygulanmasının önündeki önyargılar ortadan kaldırılmalıdır. Tekrar vurguluyoruz ki, Kanunu uygulamak konusunda direnç gösteren kamu görevlilerinin tespit edilmesi ve gereğinin yapılması ve kadınların ihtiyacını karşılayacak en etkili ve hızlı yöntemin bulunması gerekir. Tekrar vurguluyoruz ki Kanunun uygulanmasında en sık karşılaştığımız sorun olan kamu görevlilerinin direnci ve kötü muamelesini engelleyecek yaptırımlar düzenlenmeli ve kadınların ihtiyaçlarını kadından yana bakış açısıyla karşılayacak en etkili ve hızlı yöntemin bulunması gerekir.
Genelgedeki B/4 maddesinde şiddet uygulayana yönelik koruyucu tedbir olarak öfke kontrolü, stresle başa çıkma gibi yöntemlerin önerilmiş olması ise şiddetin kaynağı konusundaki yanılgıyı bir kez daha göstermektedir. Kadına yönelik şiddet cinsiyet temelli bir şiddettir ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanır. Erkekler kadınlara güç göstermek, kontrol altına almak için şiddet uygularlar. Bu ve benzeri çalışmalar için ayrılacak bütçe, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için yapılacak çalışmalarda kullanılmalıdır.
2012 yılından beri yürürlükte olan 6284 sayılı Kanunun uygulanmasına dair tespit ettiğimiz sorunları 30 yıldır alanda çalışan bir kadın örgütü olarak paylaşıyoruz. Bu genelgenin bizim tespit ettiğimiz aciliyetli sorunlara cevap olmadığını görmekteyiz. Tedbir kararlarının en fazla 6 ay süreyle verilebilecek olmasına rağmen 15 gün gibi çok kısa sürelerle verildiği ve Kanunun işlevsizleştirildiğini biliyoruz. Kadınlara verilen koruyucu ve önleyici tedbir kararların kopyala-yapıştır usulü ile verildiğini, sürekli aynı tedbir kararlarının verilerek kadınların ihtiyaçlarının yok sayıldığını deneyimliyoruz. Korunan kadınlara geçici maddi yardım, geçici velayet, tedbir nafakası, genel sağlık sigortası gibi tamamlayıcı kararların büyük çoğunlukla verilmediği, nadiren kadınların talep etmesi durumunda da karara eklenmediği görülmektedir. Mor Çatı olarak Kanunun tam kapasite kullanılmasının önemini tekrar ediyoruz.
Ciddi can güvenliği riski olan kadınların gizlilik tedbiri taleplerinin reddedildiğini görmekteyiz. Gizlilik kararı ikinci veya üçüncü kere istendiğinde kadının ihtiyacı gözetilerek süresiz verilebilecekken yine kısa süreli verilmektedir. Kadınlara gizlilik kararı verilirken, kadınlarla birlikte olan çocuklara gizlilik kararı verilmemekte; bunun sonucu olarak çocukların okul bilgileri veya hastane bilgileri gizlenmediğinden şiddet uygulayan tarafından anneye de ulaşılmakta, kadınların büyük zorluklarla kurdukları yaşamları güvenlik tehdidi altında kalmaktadır. Kadınlar il il dolaşıp yeni bir ev ve düzen kurmak zorunda bırakılmaktadır. Gizlilik kararı verildiğinde ise Nüfus Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı veya Milli Eğitim Bakanlığı tarafından koordinasyon sağlanmadığından kadınların bilgileri sistemde yine ulaşılabilir olmakta. Özellikle gizlilik tedbirine başvuran pek çok kadın şiddet uygulayan izini bulamasın diye şehir değiştirmek zorunda kalmakta, fakat verilen tedbir kararı faile tebliğ edilirken mahkeme ismi yazdığından kadının yaşadığı şehir de açık edilmiş olmaktadır. Bu konuda gerekli tedbirlerin alınması ve genelgede yer aldığı gibi farklı bir şekilde tebliğ edilme yoluna başvurulması gerekmektedir.
Türkiye’nin de imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle etkin mücadele edebilmek için izlenmesi gereken önleyici ve koruyucu tedbirlere dair bir kılavuz niteliği taşıyor. Sözleşme’nin Türkiye’de uygulamasının ise bugün halen gerçekleştirilemediğini izliyoruz. 2018 yılında Sözleşme’nin izleme organı GREVIO tarafından hazırlanan Türkiye raporu da bu eksikleri görerek Türkiye’ye önerilerde bulunmuştur. Fakat henüz bu raporda belirtilen sorunları gidermek için bir çözüm planının uygulanmadığını görüyoruz. Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda acil olarak atması gereken adım İstanbul Sözleşmesi’ni harfiyen uygulamaktır.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı