Geçen hafta Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’ in, Birleşmiş Milletler (BM) projesi olan ve kadına yönelik şiddete karşı din adamlarının eğitilmesini öngören projenin protokol imza töreninde, BM’ye yönelik sarf ettiği “Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin” sözlerini kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadele eden kadın örgütleri olarak endişeyle dinledik. Bu söylemler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yapılan ilk Protokolün Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılması konusundaki tepki ve eleştirilerimizin de nedenlerini göstermiştir.
Görmez’ in sözleri kadına yönelik erkek şiddetini önemsizleştiren, görmezden gelmeyi öneren erkek egemen bakışın yansımasıdır. Bu sözler önemli ve mücadele etmeye değer sorunların çerçevesini çizmekte ve bunların karşısında kadınların yaşadıkları erkek şiddetini önemsiz kılmaktadır. Bu gibi söylemler ile şiddet gören kadınların susmaya teşvik edildiklerini, kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelede gerekli ve yeterli siyasi iradenin ortaya konulmamasının sonucunda da kadınların şiddet görmeye devam ettiklerini ve hatta öldürüldüklerini görüyoruz. Görmez’in sözleri erkek egemenliğinin sık gördüğümüz yansımalarından biri iken bizleri bu olayda asıl endişelendiren kadından sorumlu olması gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bu durum karşısında aldığı tutumdur.
Geçen hafta Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’ in, Birleşmiş Milletler (BM) projesi olan ve kadına yönelik şiddete karşı din adamlarının eğitilmesini öngören projenin protokol imza töreninde, BM’ye yönelik sarf ettiği “Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin” sözlerini kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadele eden kadın örgütleri olarak endişeyle dinledik. Bu söylemler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yapılan ilk Protokolün Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılması konusundaki tepki ve eleştirilerimizin de nedenlerini göstermiştir.
Görmez’ in sözleri kadına yönelik erkek şiddetini önemsizleştiren, görmezden gelmeyi öneren erkek egemen bakışın yansımasıdır. Bu sözler önemli ve mücadele etmeye değer sorunların çerçevesini çizmekte ve bunların karşısında kadınların yaşadıkları erkek şiddetini önemsiz kılmaktadır. Bu gibi söylemler ile şiddet gören kadınların susmaya teşvik edildiklerini, kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelede gerekli ve yeterli siyasi iradenin ortaya konulmamasının sonucunda da kadınların şiddet görmeye devam ettiklerini ve hatta öldürüldüklerini görüyoruz. Görmez’in sözleri erkek egemenliğinin sık gördüğümüz yansımalarından biri iken bizleri bu olayda asıl endişelendiren kadından sorumlu olması gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bu durum karşısında aldığı tutumdur.
Bahsi geçen geçen imza töreninde yer alan Fatma Şahin’in Görmez’in sözlerini eleştirmek bir yana, alkışlayarak destek vermesinden duyduğumuz rahatsızlığı belirtmek istiyoruz. Fatma Şahin bu tavrıyla hem Bakanlığı’nın uluslararası sözleşmelere karsı mesafeli durusunu ortaya koymuş hem de kadınların maruz kaldığı erkek şiddetinin önemsizleştirilmesini onaylamış bulunmaktadır. Her gün 3 kadının öldürüldüğü bu topraklarda, gerek hükümet gerekse de diyanet gibi devlet kurumlarından gelen bu söylemler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın her fırsatta dile getirdiği “kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadele ediyoruz “ ifadesinin sadece yasa ve sözleşme metinlerinde kaldığını, hayata geçmediğini gösteriyor.
CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) taraflarından biri olan Türkiye, 25 Kasım 2012 yılında İstanbul Sözleşmesi’ni de onaylayan ilk ülke olarak uluslararası alanda tanıtımını yapmaya başladı. Biz kadın örgütleri olarak bu sözleşmelerinin gerekliliklerinin yerine getirilmediğini izlemekteyiz. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası metinler kadınların maruz kaldıkları ayrımcılık ve şiddeti tanımladığı, görünür kıldığı ve mücadele edilmesi gereken alanlar olarak işaret ettiği için kadınların yaşamı açısından önem taşımaktadır. Asli görevi aileyi korumak değil, kadın – erkek arasındaki fiili eşitsizlik durumuyla mücadele etmek olması gereken bakanlığın kadınların lehine olan her türlü sözleşmenin savunuculuğunu yapma görevini yerine getirmesini beklemekteyiz.
Bir taraftan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan, 6284 sayılı yasayı kabul eden bu hükümetin, diğer taraftan kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin uygulamalardaki tutumu endişe vericidir. Geçen haftalarda ortaya çıkan sığınak adresinin gizliliğin korunmaması skandalı, büyük bir proje olarak sunulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinde taahhüt edilen desteklerin verilmemesi, 6284 kapsamındaki geçici maddi yardıma sadece 16 kadının ulaşabilmiş olması bakanlığın erkek şiddeti ile mücadele kararlılığı konusunda bizleri düşündürmektedir.
Bakanlığı ve Fatma Şahin’i Diyanet gibi kurumlarla protokol imzalamak, erkek egemen söylemleri desteklemek yerine kadınların şiddet yaşantılarından kurtulmalarını ve güçlenmelerini sağlayacak her türlü sözleşmeye ve uygulamaya sahip çıkmaya ve desteklemeye çağırıyoruz.