Özgecan’ın tecavüz sonrası öldürülmesinin toplumun tüm kesimlerinden aldığı tepki, kuşkusuz kadın cinayetlerinin önlenmesi, erkeklerin engellenmesine yönelik bir fırsat yaratması açısından önemli.
Özgecan’ın tecavüz sonrası öldürülmesinin toplumun tüm kesimlerinden aldığı tepki, kuşkusuz kadın cinayetlerinin önlenmesi, erkeklerin engellenmesine yönelik bir fırsat yaratması açısından önemli.
Fakat Özgecan’ın öldürülmesi hakkında yapılan tartışmaların çoğu bu yönde bir umut doğurmuyor. Çünkü başta iktidar olmak üzere hiçbir siyasi grup Özgecan’ın öldürülmesinin sorumluluğunu almak istemiyor. Özgecan’ın tecavüz sonrası öldürülmesi münferit bir olay gibi tartışılıyor. Ancak canilerin yapabileceği bir olay. Dolayısıyla eylemden eyleme koşan, demeç üzerine demeç veren erkekler kendilerini bu vahşi cinayetin dışında görüyorlar. Oysa Özgecan’ın katledilmesi hiç de tesadüf değil.
Özgecan’ın başına gelenleri önlenmeyen erkek şiddetinden, sürekli kadınlar hakkında konuşan siyasetten, kadınların kahkahasına, dekoltesine karışıp iffetli-iffetsiz kadın ayrımı yapanlardan, kadınların hayatını kontrol etmeyi kendine hak gören erkeklerden bağımsız göremezsiniz.
Tecavüze faili olan erkekten ve erkek egemenliğinden soyutlayarak bakamazsınız.
Yapılan değerlendirmelerin bir kısmı ise Özgecan’ın ve tüm kadınların maruz kaldığı erkek şiddetinin tüm biçimlerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Sokakta, dolmuşta özellikle de hava karardığında tek başına kalmanın tedirginliği yaşamamış tek bir kadın dahi yok. Ne bu ülkede, ne de dünyada. Erkekler tarafından hayatında en az bir defa tacize-şiddete uğramamış kadın olmadığı gibi.
Kadınları kontrol ve denetim altında tutmak erkeklere tanınmış bir hak. Kızının gece sokağa çıkmasına izin vermeyen baba, sevgilisine tokat atan erkek, kadınlara annelik kariyerini teşvik eden bakan, kadın- erkek eşit değildir diyen Cumhurbaşkanı, kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen, bu eşitsizlikten güçlenen, erkeklikten faydalanan her erkek Özgecan’ın, her gün şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalan kadınların failidir. Bilhassa “Tecavüze uğrayan kadın doğursun,” “O da mini etek giymeseymiş,” gibi tecavüzü meşrulaştıran, kadınları sindirip erkekleri cesaretlendiren mesajlar veren devlet, kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetinden, kadın cinayetlerinden, tecavüzlerden sorumludur.
Bugün idam naraları atanlara soruyoruz: erkek egemenliğine karşı, kadınları güçlendirecek ne yaptınız şu zamana kadar? İdam naraları atanlar, her yerde kadın cinayeti, tecavüz var, o zaman, herhalde erkek şiddeti uygulayan her erkek idam edilsin diyorsunuz. Demek kendinizi biliyorsunuz!
Tecavüzü erkekleri hadım ederek, cinayetleri katilleri idam ederek önleyemezsiniz.
Her gün erkek şiddetine maruz kalıyoruz çünkü sokakta-yan komşunuzda bir kadını kocası-sevgilisi-babası-abisi dövdüğünde sesinizi çıkarmıyorsunuz, mahkeme salonlarında tecavüze uğrayan kadınların beyanı sorgulandığında, “rıza” arandığında galeyana gelmiyorsunuz, erkekleri engellemek yerine kadınlara mahsus pembe otobüs isteyenlere gereken cevabı vermiyorsunuz, tecavüze uğrayan kadın kürtaj yaptırmasın, kendisi ölsün diyen adamın koltuğunda oturmasına izin veriyorsunuz. Bazılarınız kadın haklarını savunduğunu iddia edip kadınları aşağılamaya, alanlara sokaklara kendini dayatmaya kalkıyor. Nasıl bir erkek dayanışması içinde hareket ettiğinizi sürekli hatırlatıyorsunuz.
Bugün pek çok kadın bu kadar baskıya rağmen, üzerimize salmaya çalıştığınız korkuya, her gün öldüren erkeklere rağmen hayatlarını savunuyor. Hayır diyerek, öldürmeye çalışan erkekleri öldürmek zorunda kalarak. Katil erkeklerin öne sürdüğü gibi ‘aldattıkları,’ ‘boşanmak istedikleri’, ‘erkeklik görevlerini yapmadıkları’ için değil, bunu kendimize hak gördüğümüz için de değil; hayatta kalabilmek için!
İstanbul Feminist Kolektif