Bu not, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı tarafından Raporlama Öncesi Konu Listesinin Belirlenmesi ve 93. Ön Oturum Toplantısı (26-20 Eylül 2022) kapsamında BM Çocuk Hakları Komitesine sunulmak üzere hazırlanmıştır.
Asgari Evlenme Yaşı
Komite, bir önceki sonuç gözlemleri raporunun 27. paragrafında asgari evlenme yaşının kesin olarak 18 olmasını ve bu yasal yükümlülüğün tam olarak uygulanmasını tavsiye etmiştir. “Komite, Taraf Devletin asgari evlenme yaşını 18 yaşına yükseltmeyi değerlendirmesini ve kırsal ve uzak bölgeler dâhil tüm ülkede bu yaş sınırına tam uyum sağlanmasını tavsiye etmektedir.” CEDAW Komitesi de Temmuz 2022’de yayınlanan Genel Tavsiyelerinde bu hususa değinmiştir (paragraf 56a).
Buna rağmen, ebeveynlerin onayı ile 17 yaşında yapılan evliliklere ve istisnai koşullarda hâkim onayıyla 16 yaşında yapılan evliliklere izin verilerek uygulamada istisnalar yapılmaktadır. Çoğu evliliğin yasal evlilik değil de “dini evlilik” olması ve esasen devletin bu konuda veri toplamaması ya da paylaşmaması nedeniyle 18 yaşından önce evlenen kız çocuklarının sayısına dair istatistiksel veriye ulaşmak çok zordur. Özellikle göçmen ve mülteci kız çocukları bağlamında erken yaşta evlilikler yeterince izlenmemekte ve “kültürel” bir olgu olarak kabul edilmektedir.
Çocuğun Üstün Yararı
Komite, 31 paragraf numaralı sonuç gözlemlerinde Taraf Devletten tüm yasal, idari ve adli işlemlerde çocuğun üstün yararı ilkesinin uygulanışına dair bir sonraki periyodik inceleme raporunda bilgi vermesini istemiştir. Mor Çatı’ya başvuran kadınlardan ve çocuklardan edindiğimiz deneyimlere dayanarak, Türkiye’de hala çok yaygın bir sorun olarak, şiddete maruz kalan çocukların yargılama sürecinde ikincil mağduriyete uğradığını gözlemlemekteyiz. İkincil mağduriyete karşı bir tedbir olarak oluşturulduğu belirtilen Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) ve Adli Görüşme Odaları (AGO) çeşitli nedenlerden ötürü etkili değildir. İlk olarak, bu tedbirlerin kullanılması sosyal hizmet görevlileri ve savcılar üzerinde caydırıcı olan orantısız bir bürokratik yük oluşturmaktadır. İkinci olarak, Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) sadece çocukların cinsel istismara uğradığı vakalarda kullanılmaktadır; diğer şiddet vakaları için ise herhangi bir alternatif bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, cinsel istismar vakalarında sevk işlemlerine dair bürokrasi ve ölçütler açık ve net değildir. Nitekim çocuklar Çocuk İzlem Merkezlerinde (ÇİM) daha önce ifade vermiş olsa bile, mahkemede tekrar ifadelerinin alınması yaygın bir uygulamadır. Ayrıca, ifade alırken çocuk dostu yöntemler kullanılmamaktadır. Üçüncü olarak, Adli Görüşme Odalarının (AGO) kullanımı henüz çok yaygın değildir. Bu odaların nasıl ve hangi usuller ile kullanabileceğine dair genel bir bilgi yoktur. Sadece cinsel şiddet içeren vakalarda kullanılan bu odalar boşanma davalarında kullanılmamaktadır; hâkimler, çocuğun üstün yararı ilkesine aykırı olarak, boşanma davalarında mahkeme salonunda halen çocukların ifadesini almak istemektedir. Hem Çocuk İzlem Merkezlerinde (ÇİM) hem de Adli Görüşme Odalarında (AGO) savcılar ve hâkimlerin uzmanların tavsiyelerini her zaman dikkate almadığını gözlemlemekteyiz. Bazı hâkimler ve savcılar bu uygulamaların gerektirdiği bilgiye sahip değildir ve çocuğun üstün yararına aykırı uygulamalar sıklıkla yapılmaktadır.
Komite, 49 (a), (b), (c), (d) paragraf numaralı gözlemlerinde, Taraf Devletten bir sonraki periyodik raporunda çocuklara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi amacıyla alınan tedbirler ve 6284 sayılı Kanunun uygulanışı hakkında bilgi vermesini istemiştir. Çocuklara yönelik aile içi şiddet ve çocukların ihtiyaçları sistem içinde görünmez haldedir. 6284 sayılı Kanunda aile fertlerinin şiddetten etkilenen özneler olarak nitelendirilmesine ve çocuklara yönelik düzenlemeler olmasına rağmen, bu yasalar ve düzenlemeler pratikte uygulanmamaktadır. Geçici velayet ve çocuklar için nafaka gibi tedbirlerin “çocuk ile baba arasındaki bağı” sürdürmek amacıyla uygulanmaması çocuğu ve anneyi riske atmaktadır. Çocuk şiddete maruz kalsa bile hâkimin babanın çocuk ile kişisel ilişkisini sınırlamadığı davalar bulunmaktadır; anne ve çocuklar boşanma sürecinde şiddete maruz kalmaya devam etmekte ve ceza mahkemelerinde görülmekte olan davalar olmasına rağmen aile mahkemeleri bu durumu görmezden gelmektedir. Çocuğunu istismar eden babaya ziyaret hakkı verildiği dava sayısının arttığını görüyoruz. Çocuk teslimi ile ilgili yapılan en son yasal değişiklik ile (Kasım 2021’de kabul edildi), annenin şiddet uygulayan baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasını engellediği ileri sürülerek kadınlardan velayet haklarının alınmasının daha kolay hale getirilmesi bu sorunu daha da derinleştirmiştir. Bu son değişiklik ile çocukların çocuk ziyaret merkezlerinde gözetim ve koruma altında baba ile görüşebilmesi öngörülmektedir. Ancak bu merkezler sadece belli sayıdaki ilde mevcuttur.
Yardım hatları
Çocukların maruz kaldıkları şiddeti ihbar edebilmesi için alınan tedbirlere ilişkin, Taraf Devlet raporunda çocuklar için mevcut yardım hattı olarak “Alo 183” Sosyal Destek Hattını örnek vermektedir. Bununla birlikte, sosyal hizmete ihtiyaç duyan farklı grupların hepsi için mevcut tek hat olan Alo 183 hattında ihtisaslaşmış destek hizmetleri sunulmamaktadır. Yardım hattı ile sağlanan destekler basit bilgilendirmeden oluşmaktadır; desteği sunanlar profesyonel değil çağrı merkezi görevlileridir. Hatta resmi şikâyette bulunabilmek için failin tam adresi ve kişisel bilgisinin verilmesi istenmektedir. Son olarak, 183 yardım hattı, aldığı bildirimleri doğrudan Bakanlığın ilgili birimine yönlendirerek, koordinasyon ve izleme bakımından hiçbir çalışma yapmamaktadır. Ayrıca, bildirimlerin değerlendirilme sürecinin bile birkaç hafta sürdüğünü gözlemlemekteyiz.
Önleyici çalışmalar
Taraf Devlet “Çocuklar ve Ergenler için Cinsel Eğitimi” önleyici bir tedbir olarak göstermektedir. Bu eğitimlerin içeriği kapsamlı cinsellik eğitim yaklaşımı içermemektedir. Sadece cinsel organların mahrem yerler olduğunu vurgulayan bu eğitimler, kapsamlı cinsellik eğitiminin gerektirdiği gerekli ölçütlere sahip değildir.