Aralık 2019’dan bu yana “Kadınların Adalete Erişimi: Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Yasalarının Uygulanmasının İzlenmesi” isimli bir çalışma yürütüyoruz. Bu çalışmada kadınların 6284 sayılı Kanun ve aile hukukunu ilgilendiren davalar kapsamında barolardan aldıkları adli yardım hizmetinin kapsamı ve niteliğine dair izleme yapıyoruz. Uzun süredir bize başvuran kadınlardan edindiğimiz bilgi ve deneyimler, kadınların ücretsiz hukuki destek için barolara başvurabileceklerine dair bilginin yaygın olmadığını, başvurduklarında ise her baroda farklı işleyen çeşitli zorlayıcı prosedürlerle ve kadından yana olmayan yaklaşımlarla karşılaşabildiklerini gösteriyor. Buradan hareketle barolar tarafından şiddete maruz kalan kadınlara verilen hukuki desteklerin durumunu tespit etmek ve iyileştirilmesini sağlamak amacıyla bu çalışmaya başladık.
Çalışma kapsamında barolar arası farklı uygulamaları konuşmak ve deneyimlerimizi paylaşmak amacıyla, baroların adli yardım bürolarında görevli avukatlar ile baroların kadın hakları komisyonu üyesi avukatların katılımıyla, 4 Temmuz ve 11 Temmuz tarihlerinde iki odak grup toplantısı düzenledik. İstanbul, Balıkesir, Nevşehir, Ordu, Rize, Denizli, Trabzon, Kütahya, Aksaray, Samsun baroları dahil olmak üzere on baro temsilcisiyle görüştük, bilgi alıp ve deneyimlerini dinledik. Odak grup toplantılarımızı şu dört soru etrafında oluşturduk:
- 6284 sayılı Kanun ile ilgili başvurularda avukat ataması yapıyor musunuz? Belge istiyor musunuz?
- Adli yardım bürosunda başvuru alan avukatlar ve adli yardım personeli, toplumsal cinsiyet eğitimi ve kadına yönelik şiddet konularında destekleniyorlar mı, bu kişilere yönelik olarak atölye/eğitim çalışması yapılıyor mu?
- Suç mağduru bir kadın (darp vb.) için adli yardım bürosunda süreç nasıl işliyor?
- Adli yardım hizmetinin kadınları daha iyi destekleyebilmesi için neler yapılabilir?
Bildiğimiz üzere İstanbul Sözleşmesi’nin 57. maddesine göre “Taraflar, mağdurların iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında hukuki yardım ve ücretsiz adli yardım alma hakkını sağlamakla yükümlüdürler.” Oysa toplantılardan edindiğimiz bilgilere göre, kadınlara 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen adli yardım hizmetinde kısıtlılıklar söz konusu. Avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini karşılama olanağından yoksun kadınlara boşanma, nafaka, velayet gibi aile hukukundan doğan davalar için tüm barolar avukat ataması yaparken, 6284 sayılı Kanun kapsamındaki başvurular için yalnızca birkaç baro avukat ataması yapıyor. 6284 sayılı Kanun kapsamında avukat ataması yapmayan baroların temsilcileri, bu tür başvurularda kadınlara dilekçe yazarak yardımcı olduklarını ifade ediyorlar. Atama yapmayan baroların adli yardım bürosunda görevli avukatlar arasında, kadınların 6284 sayılı Kanun konusunda “bilinçli” oldukları, kolluğa bizzat giderek koruma kararı aldıklarını ifade edenler de oldu. Bu da esasında, 6284 sayılı Kanun kapsamında kadınlara avukat ataması yapmanın gerekli olmadığı düşüncesinin benimsendiği izlenimi doğurdu.
Mor Çatı olarak, bize başvuran kadınlardan edindiğimiz ve bu çalışma sonucunda yayınlayacağımız izleme raporunda da yansıtacağımız verilere dayanarak biliyoruz ki, 6284 sayılı Kanun kadına yönelik şiddetin önlenmesi için hayati önemde. Kanundan yararlanmak isteyen kadınların başvurularını avukat aracılığıyla yapmaları, pratikte Kanunun etkinliğini önemli ölçüde arttırıyor. Kolluk tarafından re’sen verilerek aile mahkemesinin onayına sunulan veya savcılığın başvurusu üzerine aile mahkemeleri tarafından verilen, şiddetin önlenmesine ilişkin tedbir kararları acil olarak verildiğinden birbirinin benzeri matbu kararlar oluyor. Bu matbu kararlar, örneğin geçici velayet, nafaka gibi kadınların özgül ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikleri taşımayabiliyor. Bu nedenle, önleyici tedbirleri bir avukatın talep etmesi veya tedbirlerin genişletilmesi veya değiştirilmesi talebinde bir avukattan profesyonel destek alınması çok önemli. Bunun yanı sıra, Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının ihlali halinde şiddet uygulayanın zorlama hapsine hükmediliyor. Zorlama hapsi Kanunun etkinliği bakımından öngörülmüş bir mekanizma, bu hükmün ön koşulu ise tedbir kararının bizzat şiddet uygulayana tebliğ edilmiş olması. Uygulamaya baktığımızda, çoğu zaman on beş gün, bir ay, iki ay gibi kısa süreli önleyici tedbir kararları verildiği görülüyor. Hal böyleyken, tedbir kararlarının kolluk tarafından ve makul bir süre içerisinde şiddet uygulayana tebliğ edilmesinde avukatların rolü çok öne çıkıyor.
Kadınların barolara başvurularında farklı prosedürler izlenmesi ise üzerinde durulması gereken ayrı bir sorun. Barolar yalnızca gerekli koşulları karşılayan başvuruculara gerekli avukat görevlendirmesi yapıyor; avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini karşılayıp karşılayamayacaklarını saptamak için kadınlardan, bankalar ve çeşitli kamu kurumlarına gidip birçok evrak toplamaları bekleniyor. Oysa ki bu konuda baroların takdir hakkı var ve aralarında ciddi uygulama farkları gözleniyor. Bazı barolar kadınların 12 ayrı bankadan hesapları olmadığına dair belge almalarını istemek gibi yıldırıcı uygulamalarda bulunurken, bazı barolar fakirlik kâğıdı, nüfus cüzdan sureti ve yerleşim belgesi istemekle yetinip, avukat ataması yapılıp yapılmayacağına başvurucu kadınlarla yüz yüze görüşerek karar veriyorlar. Ekonomik durumlarının tespiti için kadınlardan ayrı ayrı birçok kurumdan belge toplamalarını beklemek, kadınlar açısından zaman alan, masraflı ve ruhen yıpratıcı bir süreç. Ayrıca pek çoğunun çocuklarına bakıcı veya refakatçi desteğinden yararlanma olanağını olmadığı gibi, istihdamda yer alanlar düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalıştıklarından izin alma olanakları da sınırlı. Üstelik bazı barolar kadınlardan darp raporu, uzaklaştırma kararı gibi “kanıt” saydıkları belgeler de isteyerek, başvurucunun hukuki menfaat kriterini taşıyıp taşımadığını değerlendiriyorlar.
Ayrıca gördük ki, 6284 kapsamında yapılan başvurularda adli yardım birimleri vermeleri gereken hukuki destekleri genellikle kadın hakları komisyonuna yönlendiriyorlar ve bütün yük orada gönüllü olan kadın avukatlara yükleniyor. Barolarda kadınlara verilen destekler konusunda bir genel kurumsal bir yapı, sürdürülebilir ve yeterli bir mekanizma yok; yalnızca destek vermek isteyen birkaç kadın avukatın yürüttüğü bireysel mücadeleler var. Bu yüzden başvurucu kadınların çoğu baroya başvurabileceklerini bilmiyorlar. Başvuru alan kişiler ise düzenli ve sistemli olarak toplumsal cinsiyet eğitimi ve kadına yönelik şiddet konularında destek almıyorlar. Birkaç büyük baro haricinde atölye/eğitim çalışması yapılmıyor, oysa görüştüğümüz adli yardım birimi sorumlusu avukatlar, atölye/eğitim çalışmalarını önemli bir ihtiyaç olarak dile getirdiler. Bunun dışında, süpervizyon ihtiyaçlarının olduğunu, TÜBAKKOM’un çalışmalarının kendilerine yol gösterdiğini ancak TÜBAKKOM’un eskisi kadar aktif olmadığını söylediler. En temel eksiklik ise ödenek sıkıntısı; bu nedenle özellikle küçük illerde bulunan barolarda sistemli bir destek mekanizması oluşturulamıyor, baroların her biri birbirinden habersiz şekilde, el yordamıyla ve gönüllü emek veren avukatların mücadeleleriyle adli yardım çalışmalarını yürütüyor. Özellikle pandemi ve karantina sürecinde baroların bu kurumsallaşma eksikleri nedeniyle işlevsizleştiklerini birinci elden deneyimledik.
Toplantılarımız kadınlara verilen desteklerin kapsamının ve niteliğini saptamanın yanı sıra, katılımcı avukatların eksiklere dair farkındalıklarını arttırmak, destek verdikleri kadınlarla nasıl ilişki kurduklarını ve bunlara dair kendi ihtiyaçlarını yeniden düşünmelerini sağlamak açısından önemliydi. Sonuçta gördük ki, bireysel dönüşüm ancak kadın avukatların yüklendikleri sorumlulukların ötesine geçilip kurumsallaşmanın sağlanmasıyla anlamlı hale gelebilir.