Skip to main content
Yazılar

Feride Yıldırım Güneri anlatıyor: Şiddet öyküleri aynı zamanda müthiş bir direncin de öyküleri

By 9 Mayıs 2020No Comments

Bu konuşma Mor Çatı gönüllüsü uzman psikolog Feride Yıldırım Güneri tarafından 20.04.2015 tarihli Mor Çatı 25. yıl yemeğinde yapılmıştır.

Herkese merhabalar,

25 yıldır Mor Çatı gönüllüsü bir psikolog olarak sizlere bazı sorular sormak istiyorum.

Önce kendim de dâhil olmak üzere kadınlara sormak isterim: Aranızda bugüne kadar sokakta sözlü veya fiziksel tacize uğramayan var mı?

Şimdi aynı soruyu erkeklere sormak istiyorum: Aranızda bugüne kadar sokakta sözlü veya fiziksel tacize uğramayan var mı? 

Biliyoruz ki kadın ve erkekler olarak aynı sokaklarda yaşamıyoruz. Benzer bir şekilde aslında aynı ilişkileri de yaşamıyoruz.

Şimdiki sorularımı da kendinizi ve yakın çevrenizi düşünerek, içinizden ama dürüstlük ve cesaretle cevaplamaya çalışmanızı rica ediyorum.

Sokakta, evde, iş yerinde kendinizi daha güvenli hissetmek için geliştirdiğiniz savunma taktikleri var mı? Yere bakarak, kararlı ve sert adımlarla yürümek, kıyafetinizi güzergâhınıza, kullanacağınız ulaşım aracına, gideceğiniz semte ve günün saatine göre ayarlamak, daha uzun ve zorlu olduğunu bilmenize rağmen tecavüze uğramaktan korktuğunuz için yolunuzu değiştirmek gibi…

Asansörde, takside, minibüste, durakta, yolda bir erkekle yalnız kaldığınızda onu otomatik bir güvenirlilik taramasından geçirir misiniz?

Bu tedbirleri almadığınız bir dönemi hatırlıyor musunuz?

İnsan sevgisi ile yetiştirdiğiniz kızınızın ergenlikle beraber, hatta bazen daha önce masum güvenini yavaş yavaş yitirmeye başladığına tanık oldunuz mu?

Biricik ve sizi çok seven oğlunuzun büyüdükçe kadınlar hakkında daha küçümseyici bir tonla konuşmaya başladığını fark ettiniz mi?

Korktuğunuz bir ilişkide oldunuz mu?

Sevdiğiniz kadının onun iyiliği için olduğunu düşündüğünüz bir şekilde uyarıp, eleştirip, denetleyip ve söylediklerinizi yapmasını beklediniz mi?

Uzun süre küser surat asar mısınız?

Beraber olduğunuz kadını korkutacak şekilde ona baktığınız veya yumruğunuzu kaldırdığınız, kıpırdamasına izin vermediğiniz oldu mu?

Yoğun kıskançlığınız var mıdır?

Sizinle sürekli olarak alaylı bir dilde konuşulan bir ilişkide oldunuz mu?

İlişkinizde şiddet yaşıyor olmasanız da bunun bazı kırmızı çizgileri aşmamaya çalıştığınız için olduğunu ve aşmanız halinde kötü şeylerin olacağını hissettiniz mi?

Sorular uzar gider… Ama size tanıdık geldilerse ve en azından birkaç tanesine evet dediyseniz Mor Çatı ile dayanışmak doğru bir adım.

Biz aslında şiddete maruz kalan kadınları ve şiddet uygulayan erkekleri konuşurken, başka kadınları veya başka erkekleri konuşmuyoruz. Bizi konuşuyoruz. Öyleyse değişim ve dönüşümden hepimiz sorumluyuz. Çünkü yaşadığımız şiddet bireysel olarak yaptığımız yanlış seçimlerin bir sonucu değil, içinde yaşadığımız ve çoğu kez farkında bile olmadığımız bir şekilde şiddeti doğuran ve besleyen değerler, düşünceler, eşitsizlikler ve rol modelleri ile dolu bir toplumun sonucu. Bireyleri değil ancak toplumu değiştirerek şiddeti durdurabiliriz. Bu çok büyük bir ekip çalışmasını gerektiriyor ve bu yüzden hepiniz tek tek önemlisiniz.

25 yılda dayanıştığımız 35 bin kadın ve çocuğun ortak sesi olarak buradayız. Ben bir psikolog olarak bazıları aramızda olmasa da bu muhteşem kadınları anmak istiyorum. Mor Çatı’yı destekleyen, Mor Çatı’ya destek almak için başvuran, gönül veren binlerce kadın ile gurur duyuyorum. Hepsine minnettarım. Çünkü onlar olmasaydı ben de bugünkü ben olamazdım. Hayattaki zor anlarımda o binlerce kadının sesi hep benimle beraber oldu, bana dayanabilme ve başa çıkabilme gücü verdi.

Şiddet öyküleri sadece kan ve gözyaşının değil, aynı zamanda müthiş bir direncin de öyküleri…

Mor Çatı’da daha hayatları başlamadan anne karnında şiddete uğrayan ve bunun sonucunda  engelli olarak dünyaya gelen çocuk ve kadınlarla tanıştım.

Doğdukları gün anneleri öldürüldüğü için hayatları başlamadan darmadağın olmuş kadınlara şahit oldum.

Öldürüleceklerini bilen ama ölümlerini durduramadığımız kadınlarla tanıştım.

Beş dakika aynı odada olmaktan korkacağımız erkeklerle bütün hayatını yaşamak zorunda kalan kadınlarla görüştüm.

On lirayı yüz lira gibi verimli bir şekilde kullanabilmeyi başaran kadınlarla tanıştım.

Daha önce gölgesini bile görmediği erkeklerle zorla evlenen kadınları dinledim.

Hor kullanılmış, sakat bırakılmış, eziyet edilmiş bedenlerini her şeye rağmen sevmeye devam edebildiklerini gördüm.

Bazen saçına bir toka takabilmenin, huzurla bir bardak çay içebilmenin on binlerce kadın için kolay kazanılmayan büyük bir özgürlük olabildiğini öğrendim.

Hayatındaki erkek rol modelleri tarafından anne ve kardeşlerine şiddet uygulamaya zorlanan genç erkeklerin “ben bunu yapmak istemiyorum” diye direnen çığlıklarını duydum.

Her gece bütün pijama ve eşofmanlarını üst üste giyip babası odasına giremesin, taciz etmesin diye kapısının arkasına eşyalar koyan ama ertesi gün depremzedeler için bağış kampanyası yürütecek kadar insanlığa inancını kaybetmemiş genç kadınlarla tanıştım.

Zekâ ve kararlılığın önünde eğitimsizlik de dahil olmak üzere eksikliği hiçbir engelin duramadığını görerek güçlendim.

En çok da insan ruhunun başına gelebilecek her şeyden daha güçlü olduğuna binlerce kere tanıklık ettim. 

Ne yazık ki sesleri bize ulaşamayan, gücümüzün onları duymaya yetmediği daha nice 35 bin kadın olduğunu ve olmaya devam edeceğini de biliyoruz. 

Sözlerimi bitirirken sizleri kadınların içlerinde kalan yaşam türkülerini bizlere fısıldayan rüzgâra ortak olmaya ve hep beraber o rüzgârı güçlendirmeye davet etmek istiyorum. 

Teşekkürler

Leave a Reply