Skip to main content
Haberler

Kadına Şiddeti Kim Yapar?

By 25 Mart 2013No Comments

Kadına karşı şiddeti kınamayan yok! Kadına şiddetten bol bol söz edin, ama bunu kimin yaptığına gelince sakın ağzınızı açmayın, erkekleri işaret etmeyin! Yoksa karşınızda RTÜK’ü bulursunuz!

Kadına karşı şiddeti kınamayan yok! Kadına şiddetten bol bol söz edin, ama bunu kimin yaptığına gelince sakın ağzınızı açmayın, erkekleri işaret etmeyin! Yoksa karşınızda RTÜK’ü bulursunuz!

RTÜK kadına şiddete karşı çıkan ama bunun arkasında erkeklerin toplumun her alanındaki egemenliğini görmeyen ikiyüzlü tutumun bir örneğini sergiledi. 20 yılı aşkın bir süredir kadına karşı şiddetle mücadele eden Mor Çatı’nın TV’lerde ücretsiz yayınlanmasını istediği spotları “toplumsal cinsiyet eşitliğine” aykırı buldu, “genelleme” yapıldığını söyledi. 

Genelleme yapmadan kadına şiddet anlaşılamaz. “Kadına şiddet” dediğinizde de genelleme yapmış olursunuz. Çünkü bunun ardındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine işaret edersiniz. RTÜK’ün sözünü ettiği “toplumsal cinsiyet eşitliğine” değil. Üniversitelerde öğretildiği ve uluslararası sözleşmelerde de belirtildiği gibi toplumsal cinsiyet eşitliği günümüz toplumlarında zaten mevcut değildir. Kadına şiddet de bunun için vardır. Yani kadına karşı şiddetin öbür yüzünde erkekler bulunur. Şiddeti uygulayan erkekler!

Kadın cinayetlerinde ciddi bir artış yaşanırken isabetsiz tespitlerle cinayetler engellenemez. Evet, her gün 5 kadın babaları, kocaları, ağabeyleri, sevgilileri olan erkekler tarafından öldürülüyor. Tıpkı Mor Çatı’nın TV spotlarında da söylendiği gibi… Çünkü toplumdaki egemenliklerinin bir sonucu olarak erkekler, kadın bedenini kendi mülkleri gibi görüyorlar. Çok öfkelenseler bile patronlarını, arkadaşlarını öldürmezken, eşlerini öldürebiliyorlar. Tıpkı Mor Çatı’nın TV spotlarında da söylendiği gibi… RTÜK sözde bağımsız bir kurum olarak tanımlanmakta. Ancak Meclis’teki çoğunluk tarafından atanan üyelerden oluşuyor ve bu nedenle de Meclis’teki egemen zihniyetin temsilcisi durumunda. Nitekim vermiş olduğu karar, kadına karşı şiddetle mücadelede niçin bu kadar az yol kat edilmiş olduğunun nedenlerini de ortaya koyuyor. Yasalar çıkarılıyor, anlaşmalar imzalanıyor, ancak kadın-erkek eşitsizliğini besleyen mekanizmalar hâlâ yerli yerinde duruyor!

Feministler 25 yıl önce “koca dayağından” söz ettiğinde kendisini “aydın” olarak niteleyen erkeklerde bile bu durum rahatsızlık yaratmıştı. Şimdi “kadına karşı şiddetle mücadele” gündelik hayatımıza girdi. Ama hâlâ erkeklerin sorumluluğuna işaret etmek engellenmeye çalışılıyor.

Biz feministler, rahatsız edici de olsa gerçekleri söylemeye ve değiştirmek için mücadele etmeye devam ediyoruz.

Evet beyler! Rahatsız olun!

Türkiye’nin ilk imzalayan ülke olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’nden…

(Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi)

GİRİŞ

Avrupa Konseyi’ne üye Devletler ve bu sözleşmeyi imzalayan diğer Devletler;

İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’yi (Avrupa Antlaşmaları Serisi (ETS) –  No. 5, 1950) ve Sözleşme’nin Protokol hükümlerini,  Avrupa Sosyal Şartı’nı (ETS No. 35, 1961, 1996’da gözden geçirilmiş hali, ETS No. 163), İnsan Ticaretine Karşı Eyleme İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni (ETS No. 197, 2005) ve Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’ni (ETS No. 201, 2007) hatırda tutarak;

Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Konseyi üye ülkelerine: Kadınların şiddete karşı korunmasına ilişkin Tavsiye Kararı’nı Rec(2002)5, toplumsal cinsiyet eşitliği standart ve mekanizmalarına ilişkin Tavsiye Kararı’nı Rec(2007)17, çatışmaların önlenmesi, çözümü ve barışın inşasında kadın ve erkeklerin rollerine ilişkin Tavsiye Kararı’nı Rec(2010) ve diğer ilgili tavsiye kararlarını hatırlatarak;

Kadınlara yönelik şiddet alanında önemli standartları oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin büyüyen içtihat hukuku külliyatını dikkate alarak;

Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ni (1996), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi (1996), Birleşmiş Milletler Kadınlara Karsı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi’ni (“CEDAW”, 1979) ve Sözleşme’ye Ek İhtiyari Protokol (1999) ile CEDAW Komitesi’nin kadınlara yönelik şiddete dair 19 No’lu Genel Tavsiye Kararı’nı, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi (1989) ve Sözleşme’ye Ek İhtiyari Protokolü (2000) ve Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’yi (2006) göz önünde tutarak;

Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nü (2002) göz önünde tutarak;

Uluslararası insancıl hukukun temel prensiplerini ve özellikle Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına Dair 4. Cenevre Sözleşmesi’ni (1949) ve Sözleşme’nin 1. ve 2. Ek Protokol Hükümleri’ni hatırda tutarak;

Kadınlara yönelik her türlü şiddeti ve ev içi şiddeti kınayarak;

Kadın ve erkek arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleşmesinin kadınlara yönelik şiddeti önlemede önemli bir unsur olduğunu kabul ederek;

Kadınlara yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir tezahürü olduğunu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde tahakküm kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığını ve kadınların ilerlemelerinin önünde engel olduğunu kabul ederek;

Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet gibi kadınlara yönelik şiddetin yapısal boyutunu ve bu şiddetin erkeklerle kıyaslandığında kadınları zorla ikincil bir konuma sokmanın çok önemli toplumsal mekanizmalarından biri olduğunu kabul ederek;

Kadın ve kız çocuklarının çoğunlukla ev içi şiddet, cinsel istismar, tecavüz, zorla evlendirme, sözde “namus” adına işlenen suçlar ve cinsel organları dağlama gibi insan haklarını ciddi bir şekilde ihlal eden şiddetin pek çok boyutuna maruz kaldıklarını ve bu durumun kadın erkek eşitliğini sağlamanın önündeki en büyük engel olduğunu büyük endişeyle kabul ederek…

Leave a Reply